Dün de ifade ettiğimiz gibi Recep Tayyip Erdoğan'a galiz
küfürler eden ve diktatör bozuntusu diye
saldıran Kılıçdaroğlu kendi CHP içi diktatörlüğünü
pekiştirerek yoluna devam ediyor. Kendine rakip adayların hepsini
katakulli yöntemleriyle sindirmeyi ve yarıştan atmayı başardı.
Kılıçdaroğlu CHP içinde tek adamlık rejimini tam olarak oturttu.
Kılıçdaroğlu'nun tek adamlığını yıkamayan Muharrem
İnce, Umut Oran ve Mustafa Balbay aday bile
olamadı. CHP'yi statükocu ve diktacı kimliğinden çıkarıp
özgürleştirme ve büyütme vaadiyle başa gelen Kılıçdaroğlu kendini
de partisini de rezil rüsva hale düşürdü.
CHP'nin kuruluş temellerinden gelen teolojik genetiği aşma
iddiasındaydı Kılıçdaroğlu. Oysa şimdi o teolojik mirasın en bağnaz
mollası Kılıçdaroğlu'nun kendisi oldu. O teolojik genetiği ve
başmolla Kılıçdaroğlu'nu aşarak CHP'yi büyütmeye çalışmak
isteyenlerin işi zor. Geçmişte CHP'nin geleneksel entelijansiyası
ve bürokrasisi de parti içindeki dinamik yeni orta sınıf aktörlerin
önünü kesti hep. Merkez sağ partilerin ise böyle bir katı
genetikleri olduğunu söylemek mümkün değil. O sebeple bu dinamizmi
AK Parti kuşatabiliyor ve oya tahvil edebiliyor...
CHP maalesef kimi Türkiye yurttaşlarını var olan kimlikleriyle
kabul edip, onları kazanabilecek bir parti değil. CHP o
yurttaşların kültürel kimliklerini ve görünürlüklerini
dönüştürmeden içine hazmedebilecek bir yapı arz etmiyor. Somut
sosyal ve ekonomik talepleri ne olursa olsun, o yurttaşlar
"aydınlanma" yaşamadan, kimlikleri dönüşmeden CHP'li
olamazlar...
CHP'nin geleneksel bürokrasisi ve entelijansiyası bu noktada bir
tür sahte pozitivist mollalar konseyi işlevindedir. O mollalar
onaylamadan dindar yurttaşlar vaftiz edilemez. Önce bu teoloji
içinden o yurttaşların kimliğine meşruiyet kazandıracak bir
reformist tefsir gerekmektedir. Bu teolojik genetikle Bülent
Ecevit de uğraşamadı, yüzde 42'lere getirdiği partisini 12
Eylül bahanesiyle sevinçle bıraktı. O bahaneyle CHP teolojisinden
kurtulduğu günlerde Ecevit'in çok mutlu olduğu günlüklerinden
anlaşılıyor.