Türkiye'deki siyasi hayatı, "15 Temmuz öncesi" ve "15 Temmuz
sonrası" diye ayırmak mümkün. 15 Temmuz darbe teşebbüsünden evvel
politikacılarımızın birbirleriyle münâsebetleri 1970'lerin,
1980'lerin politikacılarının sertliklerinden farksızdı. Karşılıklı
olarak ağza gelen her ağır söz söyleniyordu.
Darbe teşebbüsünden sonra bu hava yumuşadı. Bütün partiler
bombalanmış TBMM'de darbeye karşı ortak bildiri neşretti. AK Parti,
CHP, MHP liderleri Külliye'de Cumhurbaşkanının başkanlığında bir
araya geldi. Saydığımız partilerin genel başkanları Binali
Yıldırım, Kemal Kılıçdaroğlu, Devlet Bahçeli, 10 Ağustos'ta meydana
toplanmış en az 5 milyon vatandaşa hitap ettiler. Son hitabı
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan yaptı. Ayrıca bir askerî ve bir de
dinî bürokrat, Genelkurmay Başkanı Hulusu Akar ve Diyanet Başkanı
Mehmet Görmez konuştular...
Darbenin her çeşidinin zararlı olduğu, halkın serbest iradesine
hürmet etmek gerektiği, 15 Temmuz darbe teşebbüsünün arkasında
yabancı devlet ve güçlerin olduğu, bir darbe, iç harp, işgal ve
haçlı saldırısı yapıldığı, bu hainliğe karşı herkesin vatan
muhabbeti, bayrak muhabbeti, ezan muhabbeti etrafında, kardeşlik
duyguları içinde kol kola omuz omuza hareket etmesinin şart olduğu,
zira hain saldırının kalkınan, büyüyen ve dünyada söz sahibi olmaya
başlayan Türkiye'ye karşı harekete geçirildiği hemen her
konuşmacının konuşmasındaki ana fikirdi....