Bugün Esad rejiminde mahvolmuş Şam'da, o gün kim bilir yaramaz
neler oldu ki büyük âlim ve mutasavvıf Muhyiddin İbn'ül Arabî
hazretleri, bir gün çarşı-pazar gibi bir yerde ayağını yere sertçe
vurarak "taptığınız, ayağımın altında" diye ahaliye çıkıştı?
O günü yaşayanlar da sonrakiler de bu sözden bir şey anlamadılar.
Şuna yormuş olabilirler. Tasavvufta "sekr" denen bir kendinde
olmama hâli vardır. Böyle zamanlarda mutasavvıfın ettiği söz,
ehlince tevil edilerek değerlendirilir. Hallacı Mansur hazretleri
"enel hak!" demiş ve bu sözden dolayı mahkeme kararıyla hayatından
olmuştu. İmam-ı Rabbani hazretleri, bu sözü, uluhiyet iddiasına
kalkışmak olarak değil "ben yokum, Allah var!" diye izah
ediyorlar.
O günkü Şam, bugünkü Şam vilayeti değildir. Osmanlıda olduğu gibi
şimdiki bazı çevre ülkeleri de içinde alan bir memlekettir. Devrin
insanları, o kültürden haberdardı. Muhtemeldir ki Muhyiddin-i
Arabi'nin sözünü sekr hâline yormuşlardır. Ne var ki hikmet sahibi
o büyük zât, o sözü söylerken kendindeydi.
İslam birliğini, Hilafet'i Payitahta taşıyarak mânen ve "Orta Doğu"
ve "Kuzey Afrika"yı fethederek toprak bütünlüğüyle de maddeten
kuran Yavuz Sultan Selim, Şam'a girdiğinde Muhyiddin Arabi
hazretlerinin kerameti tecelli edecek, insanlar, hazretin kasdını
kaç asır sonra o gün anlayacaktır.
Zira Muhyiddin-i Arabi o gün sadece "taptığınız ayağımın altında!"
demekle kalmamış, azarlamasına devamla "sin, şın'a kavuştuğunda ne
demek istediğimi anlarsınız!" diye sözünü bitirmiştir.
Yavuz Sultan Selim, Şam'ı fethettikten sonra sıra bu meşhur
hadiseye gelince Şam erkânına sorar "hazret, ayağını nerede yere
vurmuştu?"