Sözde yargılamalar, Yassıada’da
cereyan etmiş; idamlar ise Marmara Denizi’nin ortasındaki bir başka
ıssız ada olan İmralı’da yapılmıştı.
Darbeci cunta, maktullerin,
şehirde bir yere defnedilmelerinden ürkmüştü. Milletin şehidlere
dua, kendilerine beddua ettiğini biliyorlardı. Onun için millet,
akın akın kabir ziyaretleri yapabilirdi. Bu da darbecileri fiilen
yalanlama olurdu. 27 Mayıs’ın “hainler”, “düşükler”, “kuyruklar”
diyerek aşağılamaya çalıştığı isimleri bu ziyaretler, kahraman
yapardı. Bu yüzden dirileri asılmışken ölüleri de rehine alınmıştı.
Bu 3 devlet adamının kabirleri, 16-17 Eylül 1961’den 17 Eylül
1990’a kadar İmralı Adası’nda medfun kaldı. 29 sene ziyaretçisiz
geçti. Naaşların nakli için ilk teşebbüs 1987 yılında
olmuştu:
“Adnan Menderes, Hasan Polatkan
ve Fatin Rüşdü Zorlu’ya ait kabirlerin İmralı’dan nakliyle
Hükûmetin münasip göreceği bir yere defni ve isimlerinin bazı
tesislere verilmesine dair kanun teklifi”, 22 Mayıs günü TBMM’de
kabul edildi... Ancak; Menderes Ailesi, devlet töreni yapılması
şartıyla nakle muvafakat edeceklerini beyan edince bu teşebbüs,
öylece kaldı.
1990’da tekrar harekete
geçildi:
Öncekine benzer mahiyetteki
kanun teklifi, 11 Nisan 1990 günü ANAP ve DYP’nin oylarıyla TBMM’de
kabul edildi. Bu kanunla iade-i itibar da yapılmış
olmaktaydı.