Amerikan askerlerinin
topraklarımızdan Irak’a geçişini derpiş eden Hükûmet tezkeresinin 3
Mart 2003’te TBMM tarafından reddedilmesinden itibaren
Türk-Amerikan münasebetleri hep kötüye gitti.
Bu kötüye gidiş, 14 Mayıs
2018’de zirve yaptı. Daha ötesi yoktu; ötesi silahlı çatışma
demekti. İsrail, Amerikan destekli olarak İngiltere tarafından 14
Mayıs 1948’de “devlet” diye Filistinlilerin vatanına bir hançer
olarak sokulmuştu.
Donald Trump, iş başına gelince
sefaretlerini Tel-Aviv’den Kudüs’e nakledeceği vaadinde bulunmuştu.
Diğer, devletlerinki gibi Amerikan Büyükelçiliği de İsrail’in
merkezi olarak gösterdiği Kudüs’te değil, Tel Aviv’deydi. 14
Mayıs’tan beri böyle değil. Trump, dediği gibi sefareti Kudüs’e
taşıdı. Hâlbuki BM’nin “iki devletli hal tarzı” mutabakatı vardır.
Buna göre Filistin ve İsrail BM’ye üye iki eşit devlet olurken Doğu
Kudüs, Filistin’in, Batı Kudüs de İsrail’in başkenti
sayılmaktadır.
İsrail, sömürmeye doymadığından
Kudüs’ün tamamını istediği için ABD, BM’nin bu ve benzer
kararlarını ya engelledi veya sürüncemede bıraka geldi. Bu sebeple
vaki BM kararı, kâğıt üzerinde kaldı.
Netice olarak Donald Trump,
Filistinli vatanseverlerin protestolarına bakmadan, onlardan 70’e
yakınının İsrail kurşunlarıyla ölmesine ve binlercesinin de
yaralanmasına aldırmadan kahkaha ata ata dediğini yaptı.
Trump’ın bu hukuk tanımazlığı,
Türkiye Cumhuriyeti’nde büyük bir öfke patlamasına yol açtı. İİT,
İstanbul’da toplandı ve Yenikapı’da milyonluk dipdiri bir
toplulukla “Filistin’e destek, İsrail’e lanet!” mitingi yapıldı.
Buradaki konuşmaların zerresi bile öldürücü tesirdeydi.
Türk-Amerikan münasebetleri
böylece en kötü noktaya gelmişti.
Vatandaş “bundan sonra ne
olacak?” diye merak ediyordu. Zira, 3 Mart Tezkeresi, Pentagon ve
Amerikan derin devleti için bir intikam sebebi sayılmıştı. Amerika,
bu duyguyla Suriye’de stratejik müttefiki Türkiye’nin değil, terör
örgütü olarak tanıdığı PKK’nın Suriye kolu PYD’yi stratejik ortak
sayarak onun yanında yer aldı ve bu uzantı örgütü, güya DEAŞ’la
mücadele adı altında 5 bin tır dolusu ağır silahlarla donattı.
Hedefi, Erbil’den Hayfa’ya kadar bir Kürt devleti kurmaktı. Orta
Doğu, bize kapatılıyordu. Bu arada bir de 15 Temmuz darbe
teşebbüsünün arkasında yer aldı. Türkiye, 15 Temmuz’u yerle bir
ettikten 40 gün sonra Fırat Kalkanı Harekâtı’nı, 2018 baharında da
Zeytin Dalı Harekâtı’nı yaparak Fırat’ın batısını büyük ölçüde
temizledi. Buralara Suriyeli mültecileri yerleştirdi, huzur geldi.
Ancak, bunları yapmakla kalmadık, Menbiç’ten Kandil’e kadar bütün
terör yuvalarını temizleyeceğimizi de ilan ettik.
Bunlar yaşanırken, Washington,
Türkiye’yi durdurmaya, caydırmaya ve engellemeye çalışıyordu. Oysa
Türkiye, Moskova ve Tahran’la iş birliği içinde çalışıyor, Pekin’le
köprüler kuruyordu.
Sonuç şuydu; Ankara,
Washington’a rağmen siyasi, diplomatik ve askerî alanda zaferler
kazanmıştı. TSK, DEAŞ’ı bölgeden atmış, YPG’ye dünyayı dar etmiş,
kimsenin burnu kanamadan Fırat’ın batısını temizleyerek bölgenin
asli unsurlarını evlerine yerleştirmişti. Bu şu demekti, Türkiye,
savaşta bile bir tek sivilin zayi olmasına sebep olmazken Amerika,
bir elçilik naklini züccaciye mağazasına giren fil kabalığıyla
yapıp çok sayıda sivilin hayatını mahvetmişti.
Türkiye, Afrin Zaferi’nin
ardından erken seçim ortamına girdi. Gündem kısmen farklılaşmıştı.
Ancak, devlet işleri devam ediyordu. Geçtiğimiz günlerde Dışişleri
Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Almanya Şansölyesi Angela Merkel ile
görüştü. Merkel, Washington’a giden Çavuşoğlu’na “Erdoğan’ı
seçimlerden sonra Almanya’ya bekliyoruz” dedi. Bu davet manidardı.
Seçimleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Cumhur İttifakı’nın kazanacağına
imaydı.
Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt
Çavuşoğlu ile ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo arasında
Washington’da yapılan “Türkiye-ABD ilişkileri” konulu toplantı işte
bütün bu hadiselerden sonra icra edildi. 4 Haziran 2018’de olan
toplantı müsbet bitti.
Bakanlar, masada Menbiç yol
haritasını tasdik ettikleri gibi Suriye mes’elesini de bütünüyle
ele aldılar. Buna göre, PYD/YPG, Menbiç’ten ve Fırat’ın doğusundan
çekilecek, Amerika, verdiği silahları bu militanlardan toplayacak
ve Türk ve Amerikan askerleri devriye nöbeti tutacaktır. FBI da
Fetullah Gülen için sıkı bir soruşturma başlatıyormuş.
Türkiye’de sokaktaki vatandaşın
kafası karıştı. Vatandaş, 15 yıllık macerayı biliyor. Üstelik Trump
daha dün “biz Suriye’den çekiliyoruz!” diye kat’i bir ifade
kullanmışken birden ne değişti?
Evet; Ankara ve Washington 14
Mayıs’ta burnundan solurken bundan sadece 20 gün sonra bu süt-liman
bahar havasının sebebi nedir? Bu kararlar, bir de Pompeo ile
alınıyor. Yeni ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Barack Obama’nın
yüz karası Guantenamo Hapishanesini kapatma kararına muhalefet
etmiştir. Şunu da diyebilmiştir: “İslamcı teröristlerin eylemlerine
karşı çıkmayan Müslüman din adamları, terörün ortağıdır!” Bunu
diyen, Türkiye ile münasebetlerin iyileştirilmesi ve bölgede
barışın yeniden tesisi hususunda Dışişleri Bakanımızla 4 Haziran’da
büyük bir muhabbet içinde el sıkışmıştır.
Niye?
Çünkü:
1-ABD, yalnızlaşmıştır. Rusya,
İran, Almanya, Çin, İngiltere, Türkiye ile iyi münasebetler
içindeyken Washington güttüğü kin sebebiyle kaybeden taraf
olmuştur.
2-Yenikapı Mitingi, Türkiye’deki
Amerikan aleyhtarlığının çapını göstermiş, Kudüs kararı, vatandaşın
sabrını taşırmıştır.
3-Almanya, Türkiye seçimlerini
okuyabilmiş ve şimdiden 24 Haziran sonrasına yatırım
yapmıştır.
4- Bu sebeple; ABD, 4 Haziran’da
üstelik de Pompeo eliyle Türkiye’ye mavi boncuklu bir taviz paketi
vermiştir. Pakette teröristlerin Menbiç’ten çekilmesiyle Amerikan
silahlarının toplanması ve terör lideri Fetullah Gülen hakkında
soruşturma kararı vardır.
Amerika, kendiliğinden bu
noktaya gelmemiştir. Zor, oyunu bozar. Ankara, Washington’ı
siyasetlerini gözden geçirmeye zorlamıştır. Bu mavi boncuklu taviz
paketi, aynı zamanda iktidara bir seçim hediyesidir.
Buna rağmen, Ankara, ziyadesiyle
dikkatli olmalıdır. Teröristler 10 gün içinde çekilse bile
silahlarının aynen toplanacağı pek inandırıcı değil. Trump’ın 24
saat sonra U dönüşü yapmayacağı söylenemez. Önceki Dışişleri Bakanı
Rex Tillerson ile de Ankara’da gayet muhtevalı bir görüşme olmuş,
fakat çiçeği burnunda bakan, başkan tarafından bir anda vazifeden
alınmıştı.
Filistin dramında iki devletli
çözüm hayata geçmedikçe, Amerikan Sefareti Kudüs’te kaldıkça,
Mescid-i Aksa mahzun oldukça Türk milletinin kalbi hep kırık
kalacaktır.
Ankara, hesap-kitabını
gülücüklere ve söylenenlere göre değil “en kötü senaryo ne
olabilir?” düşüncesiyle yapmalıdır.