Dokuma işçileri, 8 Mart 1857 günü New York'ta greve gittiler.
Sayıları on binlerceydi. Çalışma şartlarının iyileştirilmesini
istiyorlardı. Polisle çatışma çıktı. Bir hayli işçi, polis
tarafından bir fabrikaya kapatılarak kapılar kilitlendi. Ardından
fabrikada yangın çıktı. 40 kadın o yangında can verdi.
26 Ağustos 1910 tarihinde Kopenhag'da toplanan "Milletlerarası
Sosyalist Kadınlar Konferansı"nda Alman bayan politikacı Clara
Zetkin, 1857'deki müessif hâdise sebebiyle 8 Mart'ın "Dünya
Kadınlar Günü" olarak kabul edilmesini teklif etti. Teklif,
ittifakla kabul gördü. Türkiye'deki ilk Dünya Kadınlar Anma Günü 8
Mart 1921, ABD'de ise 8 Mart 1960'dır. BM'nin "Dünya Kadınlar
Günü"nü tanıması ise 8 Mart 1977'dir.
Görüldüğü gibi 40 insanın yanarak ölmesiyle kadın hatırlanmıştır. O
da 120 sene sonra. Anma gününün Birleşmiş Milletler'de resmîleşmesi
ise sadece 40 sene öncedir.
Sevgililer Günü, Anneler Günü, Babalar Günü, Kadınlar Günü,
Yaşlılar Günü...gibi günlerin hepsi aynı zamanda vahşi kapitalizm
ve müstemlekeciliğin, sömürgeciliğin de kaynağı batıdan dünyaya
yayıldı. Aslında bu mantık bize yabancıdır. Bizde sevmek, hürmet
etmek, hatırlamak, kıymet bilmek, vefa göstermek bir güne mahsus
değildir. Anne hep sevilir, cennetin ananın dualarıyla
kazanılacağına inanıldığı için Hadis-i şerifteki billurlaşmış
ifadeyle "Cennet, anaların ayağının altındadır". Baba hep sevilir,
babanın evlâdına duası, peygamberin ümmetine duası gibi kabul
edilir. Yaşlılar, dua ve bereket sebebi sayılır.