Arapça, Farsça biliyordu, hukuk
/ fıkıh tahsil etmişti. Medrese müderrisi yani üniversite profesörü
ve aynı zamanda Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın şahsi
kütüphanesinin de müdürüydü.
28 Eylül 1730’da çıkıp üç gün
süren ve Sadrazam Damat İbrahim Paşa’nın idamı ve Sultan III.
Ahmed’in yani Topkapı Sarayı ile Ayasofya Camii önündeki emsalsiz
çeşmeyi yaptırmış olan Padişah’ın devrilmesine yol açan Patrona
Halil İsyanı’nda vefat etmiştir.
Vefatında 49 yaşındaydı. Kabri,
Karacaahmet’tedir.
İstanbul’u öven o meşhur şiiri
yazmasa acaba bu şöhrete ulaşır mıydı? Bize göre İstanbul ve onun
güzelliğiyle eşsizliğine dair kaleme aldığı kasidedir ki Ahmed
Nedim’i “şair Nedim” yapmıştır. Yoksa 650 sene içinde bu
topraklardan nice bin müderris gelip geçti. Nitekim merhum
Nedim’den sonra da günümüze dek İstanbul’a dair pek çok şiir
yazıldı, onlardan bazısı da değerli ama hiçbiri, Nedim’in
mısralarını arkada bırakamadı.
Hatta bu şairin hiçbir şiiri
olmasaydı bile mübalağayı İstanbul için bir sanat unsuru olarak en
zarif şekilde kullandığı “Bu şehr- i Sitanbulki bîmislü behâdır/
Bir sengine yekpâre Acem mülkü fedadır” mısraı, onu yine unutulmaz
şairler arasına dâhil ederdi.