ABD, iki yılda bir yapılan
senato üçte bir yenileme seçimini dün yani 6 Kasım’da yaşadı.
İktidardaki Cumhuriyetçi Parti, bu seçime hem 435 Üyeli Temsilciler
Meclisi’nde ve hem de 100 üyeli Senato’da sayı üstünlüğüyle
gidiyordu.
Şu var ki Senato kısmi yenileme
seçimleri kendinden ibaret değildir. Amerika’da 2020’de de
Başkanlık seçimleri var. Bu memlekette Başkanlar, 4 artı 4 şeklinde
ve en fazla iki dönem ve 8 yıl için seçilebilmektedir. Vasatın
üstünde varlık gösteren bir Başkan umumiyetle ikinci 4 yıl için de
seçiliyor.
Bu sebeple; Başkan Trump,
kendini ikinci 4 yıl için de seçilme mecburiyetinde görüyor.
Verdiği intiba, böyle bir psikolojik kışkırtma içinde olduğu
yönündedir.
Lakin; bu Başkan’ın birinci 4
yıl icraatına bakıldığında ne ABD ve ne de insanlık için akılda
kalan, kayda değer bir icraatı görülmüyor. Aksine damadı ve
danışmanı olan Yahudi Jared Kushner’in yönlendirmesiyle ABD’nin
İsrail sefaretini Tel Aviv’den Kudüs’e nakletme vahim hatasını
işlemiştir. Böylece hem bölge bir kere daha karışıklığa sürüklenmiş
ve hem de Türkiye’nin topladığı İİT İstanbul celseleri rüzgârında
birleşim açan BM’deki yalnızlığı ABD adına ağır kayıp olmuştur.
Diğer taraftan Orta Amerika ve Meksikalı göçmenler meselesi, askerî
korkutmalara rağmen varlığını sürdürmektedir. Sıkı taraftarları
hariç, Amerikalı seçmen, bir gün öyle-bir gün böyle konuşan Donald
Trump’tan pek de memnun değildir. Keyfiyet bu iken Başkan’ın
damadının adı bir de Cemal Kaşıkçı vak’asına karışmıştır. Adı geçen
maktul, vaktiyle Watergate skandalını ortaya çıkartarak Başkan
Nixon’ı istifaya zorlamış bir gazete olan Washington Post’un yazarı
olmakla bu gazetenin bu karanlık suikastın peşini de bırakmayacağı
tahmin edilmektedir.
Bu kadar da değil. Mevcut
Başkan hâlihazırda yargıdadır. Seçilirken Rusya’dan destek
gördüğüne dair dosya özel savcının elinde. Bu itham ve iddia, her
an farklı bir şekil alabilir, tüccar Başkan, yerinden, hatta belki
hürriyetinden bile olabilir.
Donald Trump, kendini
kurtarmak, damadını kurtarmak, senato kısmi seçimlerini kazanmak ve
2020 Başkanlık seçimini almak gibi mecburiyetler
altındaydı.
Onun için ortaya olağan dışı ve
çok ses getirecek icraatlar koymalıydı... Kudüs sorumsuzluğu bunun
eseridir. Verilen desteklerle ortaya Veliahd Prens klinik
vak’asının çıkması da bundandır. Papaz Andrew Bronson’a mübalağalı
ehemmiyet yükleyip Türkiye’ye ticari harp ilan etmesi de
bundandır.
Bu cümleden olarak hayata
geçirdiği son tasarruf İran ambargosudur. Mevcut Başkan, bir
önceki Başkan Barack Obama’nın 2015 yılında İran’la yaptığı Nükleer
Anlaşmayı pek bir faydası olmadığı gerekçesiyle bir müddet önce
iptal etti. Bunun ardından da ambargo geldi. Ambargoyla birlikte
hiçbir devlet, İran’dan petrol almayacak ve dişe dokunur ticaret
yapmayacaktı. Yapan müeyyide görecekti. Yalnızca 8 devlet, bu
karardan istisna edilmişti. Onlardan biri de Türkiye’dir. Ne var ki
aslında bu bir istisna değil, münasebetleri kesmek için verilen 6
aylık hazırlık süresidir. Bu da demek oluyor ki 2019 Nisan ayı gibi
bir takvimde Ankara-Washington hattında zehirli mantarlar baharı
yaşanabilir.
Amerikan Başkanı, “ambargo
yüzünden bir petrol sıkıntısı olmayacaktır. İran’dan doğan
eksikliği biz ve Suudi Arabistan karşılayacağız”
diyor.
Hâlbuki; Türkiye’nin komşusu
İran’la alışverişi petrolden ibaret değildir. Doğalgaz dâhil
düzinelerce kalem ithalat-ihracat işimiz var.
Bu aynı zamanda şu demektir.
PYD’ye yapılan yardım ve onunla ittifak etmenin verdiği sıkıntıyla
iyice ciddileşen Türk-Amerikan ilişkileri, ambargo tehdidiyle daha
büyük bir ihtilafa dönüşebilir. ABD ile diğer devletler arasında da
kriz doğması muhtemeldir.
Başkan Trump’ın zikrettiğimiz
mecburiyetlerden kurtulmak için sarıldığı son çare olan İran
ambargosunun ters tepme ihtimali yüksektir. İran Cumhurbaşkanı
Hasan Ruhani, “bu ambargoyu deleceğiz!” diyor. Herhâlde kollarını
kavuşturup oturmayacaklar.
Ambargo, uzun vadede ABD’ye
değil petrol kaçakçılarına yarar. Çünkü; haksızlıktan meşruiyet
doğmaz.