70’e yakın devlet ve hükûmet
başkanı, I. Dünya Savaşı’nın sona ermesinin yüzüncü sene-i
devriyesini kutlama maksadıyla Paris’te bir araya
geldiler.
“Birinci Cihan Harbi”nin II.
Cihan Harbi’ne kadarki ismi “Büyük Harp”tir. Bizdeki adı “Harb-i
Umumi” ve ahali arasındaki adı “Seferberlik”ti.
28 Haziran 1914’te Gavrib
Princip adlı bir Sırp nasyonalistinin Avusturya “Veliahd Prens”i
Arşidük Franz Ferdinand’ı Saraybosna’da öldürmesinden bir ay sonra
28 Temmuz 1914’te patlayan korkunç harp, 11 Kasım 1918’e kadar
devam etti. Dünya, iki cepheye bölünmüştü. Bir tarafta “İtilaf
Devletleri” ismiyle Fransa, Rusya Çarlığı, Britanya İmparatorluğu.
İtalya, Belçika, Portekiz, ABD, Japonya imparatorluğu ile eski
vilayetlerimiz Romanya, Sırbistan, Yunanistan ve Karadağ ve diğer
tarafta da “İttifak Devletleri” adıyla Almanya, Avusturya-
Macaristan, Osmanlı imparatorluklarıyla Bulgaristan Krallığı yer
alıyordu.
İtilaf Devletleri, 43, İttifak
Devletleri 25 milyona yakın askerî kuvvete sahipti. Harbin sonunda
yaralı ve bulunamayanlarla ölü olarak İtilaf Devletleri’nin 22.5,
İttifak Devletleri’nin 16.5 milyon kaybı vardı.
Bu harp, Rusya Çarlığı, Alman,
Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorluklarının sonu oldu. Harp
devam ederken Rusya’da komünist ihtilal oldu, harpten sonra
Türkiye’de İstiklal Harbi başladı, Avrupa ve Orta Doğu’da
haritalar yeniden çizildi, yeni devletler kuruldu.
11 Kasım, “Ateşkes Günü” kabul
edilmişti. Ama sadece 21 sene sonra bir başka büyük felaket; II.
Cihan Harbi çıktı. Bu esasında korku filminin devamıydı. I. Dünya
Harbi, gündelik hayata komünizmi getirirken yeni dönem, ona muhalif
olarak faşizmi ve Nazizm’i getiriyordu.1 Eylül 1939’da başlayan bu
harp, 15 Ağustos 1945 Ateşkesiyle durdu. Bu, diğer harpten iki yıl
daha uzun sürmüştü. Muharebelere 100 milyon asker katılmış, yarısı
telef olmuştu. İnsanlık, Harb-i Umumi’de tayyare, bomba ve
tanklarla, ikincideyse “atom bombası” denen büyük kitle imha
silahıyla tanıştı. I. Cihan Harbi’nden sonra “Milletler Cemiyeti”,
II. Cihan Harbi’nden sonraysa “Birleşmiş Milletler Teşkilatı”
kuruldu.
Aslında ne ilk ne de
ikincisinde savaş bitti! Yapılanlar mütareke yani ateşkestir. Zaten
II. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra iki yeni dünya devleti ABD ve
SSCB ile onların müttefiki devletler arasında bu defa “Soğuk Savaş”
dönemi başlamıştı. Bu bir gövde gösterisi, casusluk, psikolojik,
ideolojik, kimyevi, iletişim, bilişim, uzay, basın-yayın,
propaganda savaşıydı. 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla Rusya,
bir asır içinde üçüncü kere bir rejim değişikliği
yaşadı…
Sovyetlerin çöküşüyle dünya tek
kutuplu hâle geldi. Kısa bir şaşkınlıktan sonra, I. ve II. Körfez
Harekâtıyla yerküre yeniden sıcak savaş iklimine girdi. Bunun
habercisi SSCB’nin 1979’daki Afganistan İşgaliydi. II. Körfez
Harekâtı’nı BOP ve Arap Baharı takip etti.
Soğuk savaş döneminde ideolojik
görevlendirmelerle örgütler vasıtasıyla “Vekâlet Savaşları”
yapılıyordu.
Şimdi yeniden “doğrudan
savaşlar” dönemine giriliyor. Liderler, Paris’te, sulh ve sükûnu
kutlamadılar. Yüz yüze konuşulan veya içten konuşulan konular,
Suriye, Filistin, Yemen, Arabistan, İran ambargosu, ticaret
kapışmaları, Kaşıkçı Vak’ası, terör, terörist, Fırat’ın doğusu,
Kandil, Sincar ve petrol üretim ve fiyatıdır…
Birinci Dünya Harbi, Petrol
yüzünden çıkmıştı. Avusturya Veliahd Prensi’nin katli, harbi
çabuklaştırdı. O günle bugün arasındaki fark şu ki Veliahd Prens o
gün ölendi bugünse öldürten olduğu düşünülen isimdir. Bugün de
savaşın sebebi petroldür. Petrol kuyusunun başında Veliahd Prens
bulunmaktadır.
Bugün ilk dünya harbinin tankı,
bombası tayyaresi, ikincinin atom bombası ve her ikisinin
basın-yayın ve casuslukları olduğu gibi üçüncü dönemde uzay, sosyal
medya, internet, akıllı cihazlar, döviz, virüs ve İHA’lar ve
SİHA’lar da devrededir. Üçüncü dünya harbinin, seferberliğin tam da
içindeyiz.
Bütün mesele hükmedilen değil,
hükmeden olmakta.
Biz, tarihten alacağı olan bir
milletiz.
Dünya, bize
borçlu.
*
BİR DÜZELTME
Geçmiş tarihli iki yazımızda
Abdülhamid Han’a karşı yapılan 31 Mart 1909 İsyan Hareketi’nin
failleri sayılırken tertipçiler arasında Ali Sami (Yen) ve Tevfik
Sırrı (Gür) de kaydedilmiştir. İmparatorluğun düşüşünün başlangıcı
olan bu şeytani vak’ada İngiliz istihbaratıyla diğer merkezlerin
kullandığı isimlerin Rıza Tevfik ve Selim Sırrı olduğu bizzat Rıza
Tevfik Bölükbaşı tarafından hâkime beyan edilerek mahkeme dosyasına
girmiştir. Önceki yazılarımız, internette yer aldığı için bu
tashihi, kul hakkına riayet noktasından bir borç olarak gördük.
Bugüne dek bize mirasçı veya tarihçi olarak hiç kimseden bir ikaz
gelmemiş olması ise hayret ve esef verici bir
gerçektir.