Bedir Harbi, Endülüs’ün Fethi,
Dandanakan, Malazgirt, Kosova Meydan Muharebesi, İstanbul’un Fethi,
Mohaç Meydan Muharebesi, Bağdat ve Revan Seferleri, ‘93 Türk-Rus
Harbi, Plevne Müdafaası, Teselya Taarruzu, Sarıkamış Harekâtı,
Çanakkale Direnişi, Kut’ül Amare Zaferi, İstiklal Harbi, Kunuri,
Kıbrıs...
İslam tarihi ile Selçuklu,
Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti dönemlerinden misal olarak
seçtiğimiz bu liste, sayfaları tutacak denli uzayıp gider. Hele
İslam öncesi devletlerimizin Çinlilerle vuruşmaları da dâhil
edilirse sayfalar dolusu çoğalır.
Bu saydıklarımız ve sayamadığımız
ve fakat tamamı tarih sayfalarında mevcut olan savaşlarımızın
bazısı zaferdir, bazısı savunma.
Zaferlerimiz, savunmalarımız ve
kayıplarımızın hepsi de bizim için şereftir. Onlar, ecdadın bize
bıraktığı büyük mirastır. Atalarımız, İslam uğruna, iffet uğruna,
vatan uğruna, adalet uğruna, nizam-ı âlem uğruna, huzur uğruna ve
istiklal uğruna can verip, can aldılar...
Aziz ecdadımızın bu muazzam
mirasıyla hep iftihar ettik. Göğsümüz; bu yiğitlikleri gösteren,
yerine göre imkânsızı mümkün kılan dedelerimizle kabardı. Babalar,
analar evlatlarına tarla, bağ, bahçeden önce ve onlardan daha
değerli olarak bu kültür varlığımızı miras bıraktı.
Tam da gayretlerin,
yiğitliklerin, kahramanlıkların, şecaatlerin dünde, çok gerilerde
kaldığı sanılırken o şanlı ataların torunları, 2016’nın sıcak bir
gecesinde 15 Temmuz Diriliş Destanı’nı yazdılar.
İçeriden devşirdikleri hainler,
onlarla iş birliği yaparak yine Düvel-i Muazzama, yine Haçlı
Seferleri, yine Siyon İblislikleriyle üstümüze gelmiş, tanklar,
helikopterler ve jetlerle millete ihanet kusmuşlardı.
FETÖ’cü iç ve emrinde oldukları
dış düşmanlar, “Yurtta Sulh” denen bir terör şebekesi olarak
birleşip 15 Temmuz 2016 gecesinde bu devleti gasbetme, bu milleti
esir etme, bu vatanı işgal etme ve bu dini tahrip etmeye
kalkıştılar.
Daha Başbakan Binali Yıldırım,
ekranda görünmeden, daha Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan milleti
meydanlara çağırmadan vatandaşlar, bayrağı kapıp meydanlara inmeye
başlamıştı. Onların görünmesi ve konuşmasıyla meydanlara inme sele
dönüştü. O andan itibaren imanla-küfrün, kahpe ile kahramanın
vuruşması başladı. Bir tarafta jetler ve onların merhametsiz
bombaları vardı bir tarafta “ya Allah, Bismillah, Allahü ekber!”
diye bağıran, Balak Gaziler, Ulubatlı Hasanlar, Genç Osmanlar, Gazi
Osman Paşalar, Hafız Abdülezel Paşalar, Seyid Onbaşılar, Nene
Hatunlar, Sütçü İmamlar, Antepli Şahinler, Kınalı Kuzular ve Kar
Kuzuları vardı. Onların dininden, onların soyundan bir milletin
çocuğu, genci, yaşlısı, kadını ve erkeği ile evlatları vardı.
Onlar, o gece ölümü unuttular, evlad-ü ıyali unuttular, korkuyu
unuttular, uykuyu unuttular. Bu kahramanlar, o gece canlarını
dişlerine takarak “Ezan dinmesin, Bayrak düşmesin, vatan işgal
edilmesin, namus çiğnenmesin” diye bir cepheden diğerine
koştular.
Bir Diriliş Destanı böyle
yazıldı.
Bir vatan böyle müdafaa
edildi.
Hainler, böyle
püskürtüldü.
250 civarında şehit verdik.
Arkada kalanlar “biz niye şehit olmadık?” diye gözyaşı döktük. 2500
civarında gazimiz oldu. Biz 81 milyon da kendimizi gazi
saydık.
15 Temmuz Diriliş Destanı’nın
altında 81 milyonun imzası vardır. Ecdadın torunları, o şanlı
sayfalara 15 Temmuz gecesinde yeni bir destan yazarak gelecek
nesillere bir bayrak nöbeti gibi devrettiler.
Ancak, bu mücadele bitmemiş ve
belki de yeni başlamıştır. İstanbul Kanalı bittiğinde, 2023 hakikat
olduğunda, bu milletin ve onun önderliğinde bu ümmetin üstüne 2071
güneşi doğduğunda o haçlı, o emperyalist ve o hain dünya ile Yurtta
Sulh Konseyi daha çok rahatsız olacaktır Yüce Allah,
şehitlerimizden razı olsun, gazilerimizi aziz kılsın. Sevgili
Peygamberimiz -aleyhisselam- 81 milyon gaziyle dünyanın neresinde
olursa olsun dualarıyla bizi destekleyen kardeşlerimizi şefkat ve
şefaatiyle kucaklasın.
Âmin.