Mahkeme hükmü, mahkeme kararı, o
devletteki adaletin tecelli etmiş, gün yüzüne çıkmış, tebellür
etmiş yani billurlaşmış şeklidir. Şahıslar üzerinde durmaya gerek
yok. Şahıslar, bugün şunlar olur, yarın bir başkaları. Kişiler
değişir, hatta mahkeme hey’etleri de gelip geçer ama adalet veya
adaletsizlik, şeref veya mahcubiyet belgesi olarak devam edip
gider.
Adalet tevzii, adalet dağıtma
mükellefiyeti, bir cemiyeti, devlet olma ulviyetine yükselten
birkaç olmazsa olmaz şarttan biridir. Ezansız, Bayraksız, ülkesiz,
milletsiz, maliyesiz, ordusuz olunamayacağı gibi adaletsiz de
olunamaz.
O kadar ki adalet, o ülkede
mukim her dil ve her dindeki herkese lâzımdır.
Biz, lisanında “şeriatın kestiği
parmak acımaz” yakuttan cümlesi olan tek milletiz. Şu var ki bu
söz, son asırda hayattan çekilmiştir. Sabah-akşam, ilericilik,
çağdaşlık, hastalıklı ideoloji adına şeriata hakaret edilirse o
hayat, kirli havada boğulmuş olur. Hâlbuki o cümlede kastedilen
adalettir. İslam’ın hukuk, ceza, ticaret, beşerî veya ammeyle
alakalı haklarına dair maddeler manzumesi kastedilmektedir.
Son iki asırda değerli çok çok
şeyimizi kaybettiğimiz gibi adaleti de kaybettik. İmparatorluk,
dirayet, adalet, komşuluk, Türkçe... ne varsa gitti.
Şimdi; varılan yerde yargı
paketleriyle kompartımanlar tanzim edilmekte. Hâlbuki lokomotif
ithal, döşenmiş raylar yabancı malı.