Türkiye ile Yunanistan'ın arası bugün gayet iyi. Başbakan Çipras
bile AB'nin Türkiye'ye haksızlık yapmamasını dilemekte.
Halbuki çok uzak olmayan dünde sabah-akşam iki taraf halkında
düşmanlık hislerini kabartan bir şeyler olurdu. "Ege'de it dalaşı"
artık bildik haber olmuştu. Türk kamuoyunda öyle hava eserdi ki
Yunanlılar, hudutları aşmış işgal için yurdumuza gelmekteler.
Bu havanın hâkim olduğu 30 yıl kadar önceki zamanlardı. O günlerde
Yunan Başbakanı, bizim Karaman asıllı Karamanlis'ti. İhtilafların
yine kurşuni bulutlar olup iki ülke semalarında kaş çattığı
günlerden birinde gazeteciler, Başbakan Karamanlis'e "Türkiye'yi
işgal edecek misiniz?" diye sordular. Karamanlis, tebessüm etti ve
şu unutulmaz cevabı verdi:
-Biz, bunu nasıl yapabiliriz? Türkiye'nin ilkokul öğrenci sayısı
Yunanistan'ın nüfusundan fazla!
Gençlik, bir millet için hazinesinden daha kıymetli bir
zenginliktir. Pazartesi günü 18 milyon talebe dersbaşı yaptı. Bu
rakam, üniversite gençliğiyle beraber 20 milyon olmalı. Bu ne
demektir? 80 milyon nüfusumuzun dörtte biri talebe. Böyle bir imkân
bir millet için muazzam kazançtır. Ancak bu neticeden fayda elde
edebilmek, kemiyyet-keyfiyet denklemini kurmakla mümkündür. Bu
sütunda söz haznemize "millî ve yerli" kavramını kazandırmakla
bahtiyarız. Millî eğitimimize düşen millî ve yerli adam olacak
nesiller yetiştirmektir. Okullar ve üniversiteler diploma matbaası
olmamalı. Eğitim mekânları irfan ocağı olmalı; bu ocaklarda kafası
ve kalbi altın değerinde nesiller yetişmelidir.
Bu milletin evlatları ideolojilerden, izm'lerden, dalkavukçu ve tek
tipçi eğitimden çok çekti. Bir tarafta devletin dayattığı ideoloji
vardı diğer tarafta örgüt ideolojileri.
O günler dünde kalmalı. Milyonlarca aile evladını devlete emanet
etmekte. Devlet de öğretmene emanet ediyor.