11 ayın sultanı Ramazan-ı şerif
ve Ramazan-ı şerifin sultan vakti Leyle-i Kadr; Kadir Gecesi.
Kelimelerin ifadeden aciz kaldığın kutlu zaman. Uğruna var
olduğumuz Kur’ân-ı kerimin, yüce kitabımızın insanlığa inmeye
başladığı müstesna gece.
Bu geceyi, bu sene Belgrad’daki
Bayraklı Camii’de idrak etmemiz nasib oldu. Leyle-i Kadri, evlâd-ı
fatihan ile omuz omuza durup atalar yadigârı bu camide alnımızı
secdeye koyma nimetini bize lütfeden Allahü tealaya ilmi kadar
şükürler olsun.
Bayrampaşa Belediyesi, 15 seneyi
aşkın bir zamandır her ramazan Balkanlara Bereket Konvoyu adıyla
bir iftar seferi düzenliyor. Konvoy kafilesi, bir tırla yola çıkıp,
ecdadın asırlarca nefes alıp-verdiği bugün de onların evladlarının,
bizim kardeşlerimizin yaşadığı, Balkan şehirlerimizde bereketli
iftar sofraları kurmakta.
Bu sofralardan birine 15 sene
kadar evvel iştirak etmiştik. Yine bir ramazan günüydü;
Bakü’deydik; telefonumuz çaldı; arayan ses “Bayrampaşa Belediyesi,
bu gece Kadir Gecesi’ni Bosna’da idrak edecek gelir misiniz?” dedi.
Bir kaç saat sonra Yeşilköy’deydik; oradan Bosna’ya uçtuk ve o gece
Türkiye’den gidenlerle birlikte Boşnak Müslümanlarla Gazi Hüsrev
Bey Camii’nde secdeye vardık.
Bu sene Belgrad’daki Bayraklı
Camii’nde Kadir Gecesini yaşamamız ikinci unutulmaz hatıramız
olmaktaydı.
Belgrad, bugün Sırbistan’ın
başşehri. Şehir, Tuna ve Sava Nehirlerinin kucaklaştığı bölgede
kurulu. Defalarca ifade etmeye çalıştığımız gibi Belgrad,
İstanbul’un tabii hududu ve Avrupa üzerine yapılan sefer-i
hümayunların toplanma merkezidir. Bizden koparıldıktan sadece 40
yıl sonra Payitaht, İngilizler tarafından işgal
edildi.
Biz, Belgrad’da 251 camimizin var
olduğunu biliyoruz. Ancak bazı kaynaklar, bunun çok üstünde
rakamlar vermekteler. Beldede elbette sadece camiler yoktu; her
Osmanlı Türk şehrinde olduğu gibi çarşılar, konaklar, türbeler,
medreseler, sebiller, surlar ve buna mümasil eserler de vardı. Ne
var ki Endülüs’te olduğu gibi tarih, burada da kıyıma şahit oldu. O
kadar mabetten günümüze sadece Bayraklı Camii intikal etmiş
bulunmaktadır. O da Sırp-Boşnak savaşında ateşten kurtulamadı.
Türbelerden de yalnızca Mora Fatihi Damad Ali Paşa Türbesi ve Şeyh
Mustafa Türbesi ayakta kalabilmiş. Biz, ikindi gibi Belgrad’a inip
ertesi gün sabah namazı sonrasında geri döndüğümüzden dar vakit
içinde sadece Şeyh Mustafa Türbesi’ni ziyaret
edebildik.
Belgrad, Kanuni Süleyman Han
zamanında 29 Ağustos 1521’de fethedildi, 1812’de Sırplara
muhtariyet verildi. 1878 Berlin Mülakatıyla da garp devletleri
tarafından istiklali tanındı. Şehirdeki cami sayısının çokluğu
sebebiyle manzaraya beyazlık hâkim olduğundan buraya Beyazşehir
anlamında Byeli Grad deniyormuş.
Dörtyol’da bulunan Şeyh Mustafa
Türbesi, 1783-84 yıllarında kaymakam Hüsnü Efendi tarafından
yaptırılmış. Mekânın bir dergâh külliyesinin parçası olduğu
anlaşılmakta. Son yüzyıl zarfında hiç tamir görmediğinden çok
yıpranan eser, 2013 yılında TİKA tarafından aslına uygun şekilde
tamir edildi. Türbenin bir hususiyeti Müslümanlar gibi
gayrimüslimlerin de burada medfun zata hürmetkâr olmalarıdır.
Hrıstiyanlar da burayı ziyaret eden hastaların şifa bulduğuna
inanıyorlar.
Evladı Fatihan, Türkiye Türkleri
ve yabancı misafirlerle birlikte şehrin kalbgâhı olan Kale
Meydanı’da Bereket Konvoyu’nun sofrasında iftarımızı açtık. Belgrad
Büyükelçimiz Tanju Bilgiç ve Bayrampaşa Belediye Başkanı Atilla
Aydıner’in ev sahibi olduğu yemekte 1.700’e yakın misafir yer
alıyorduk. Hakikaten zahmetli ve fakat bir o kadar da gönül yapan
bir hizmet.
Bayraklı Camii, Kale Meydanı’na
yakın bir mahalde. Tahminen 1575’te yapıldığı düşünülüyor. Ancak,
banisi meçhul. Orta büyüklükte beyaz taştan bir çok güzel bir eser.
Buranın diyanet reisi ve iki ayrı imam, teravih namazını imameti
değiştirerek kıldırdılar. Caminin ağzına kadar saf saf dolması
memnuniyet vericiydi.
Sahur için Bayraklı Camii iradı
dükkânlardan birinde faaliyet gösteren Gaziantep Aşevi’de buluştuk.
Burada sefirimiz Tanju Bey ve Atilla Başkan ve diğer hazırunla
ihtişam asırlarına dair geniş bir hasret sohbetimiz oldu. Zağra
Müftüsü Raci Efendi’nin hatıratından söz ettik. Tanju Bey, kitabın
adını not aldı ve “Balkanlara dair ne varsa topluyoruz” dedi.
Atilla Başkanın bir nakli ise kelimenin tam manasıyla yüreğimizi
dilhûn etti. Sarsıcı hadise şu; burada Müslümanların çatısı
durumundaki dinî teşkilat, zar-zor ayakta durabiliyormuş. Bunu
işitince şunu dedik “Devletimiz, zımnen de olsa örtülü ödenek gibi
imkânlarla 81 değil faraza 150 vilayet olduğumuzu düşünerek ne
lazımsa yapmalı.”
Aslında TİKA, benzer bir hizmeti
eda ediyor. 1992’de Turgut Özal merhum tarafından kurulan TİKA-Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi, 15-16 senedir Bilge Kağan
Kitabelerinden bu tarafa yer yüzünün neresinde ne ederimiz varsa
onlara yeniden can suyu vermektedir. Böyle bir kuruluşu kapatmaktan
söz edenin niyetinden şüphe edilir. Ancak; bu binaların imar
edilmesi yetmez; onların çevresinde yaşayan insanlarla onları sevk
ve idare eden kuruluşları da unutmamak şarttır. Son bakiyelerin
buralardan çekilmesi telafisi mümkün olmayan kayıplara yol
açar.
Ezan sesinin yükselmiş olduğu,
yükseldiği ve yükseleceği her yer vatandır. Diğer ecdat yurtları
gibi bir gün yolunuz, Osmanlı sokaklı, cadde ve meydanları ıhlamur
kokulu Belgrad’a da düşmeli. O gün Kale Meydanı’nı çevreleyen
surların üstüne çıkıp da Sava ve Tuna Nehirlerinin kucaklaştığı
mavi ve yeşil ufuktan uzakları gözlediğinizde; atlarının nalları,
bir tapuyu mühürlercesine toprağı mühürleyen akıncı cedlerimizin
şehre doğru dolu dizgin geldiğini görür gibi
olursunuz.