Bugünlerde, referanduma götürülecek maddeleri kavga-dövüş de
olsa nihayet TBMM'den geçirilen Başkanlık, öteden bu yana ben ve
benim içinden geldiğim gelenekten pek çok yazarın desteklediği bir
sistem oldu. Başkanlık ifadesi süreç içinde tepki gördü, yıprandı,
adı değişti, Partili Cumhurbaşkanlığına döndü, ama yine de temelde
amacın aynı olduğunu hepimiz pekala biliyoruz. Koalisyon ihtimaline
neden olabilecek bir durumun önüne geçmek ve istikrarın devamı için
ülkenin sandıktan güçlü çıkmış bir lider tarafından yönetilmesini
garantilemek. Kabul edelim ki bunun tartışılacak hiçbir tarafı
yok.
Nitekim, 2001'de ve önceki koalisyon dönemlerinde bu ülkenin başına
gelenler gözden saklanabilecek, halı altına süpürülebilecek
sonuçlar bırakmadı ardında. O dönemde kendini bilebilecek durumda
olan hepimiz tek tek etkilendik, sonuçları yıllarca süren bu durumu
unutmak öyle kolayından da mümkün değil. Yani sonuçta, “istikrar
senin neyine Vesayet” diyenlerden değilseniz, Başkanlık sistemini
savunmamak için, geçerli, önemli bir gerekçe bulabilmeniz şu
şartlarda zor olurdu.
Üstelik, adı ne olursa olsun Başkanlık sistemine - isterse bu
sistemle dünyada “cennet” vaadinde bulunulsun- ölümüne karşı çıkan
öyle art niyetli bir muhalefet kesimi var ki, bu uğurda, kaval
kemiği ısırmadan burun kırmaya dek nasıl bir performans skalası
gösterdiklerine hep beraber şahitlik ettik. AK Partililer,
Başkanlığa inanmadığı halde sırf bu CHP sirki nedeniyle bile
Başkanlığı savunuyor olsaydı, bu bile bana anlaşılır gelirdi…