Türkiye'de yazılı olmayan şöyle bir kural vardır: Batı
hayranıysan, ilerici, çağdaş, elit, değer ve stil sahibi
bulunursun; ama Batı kültürüne dair şerhlerin varsa, gerici,
anti-modern bulunur, alt sınıfın dikkate alınmama dehlizlerine
postalanırsın. Maalesef bu yargının kısmi haklılık noktaları
vardır. Sözgelimi değer inşa etmek bir yana birbirini yemekte olan
İslam toplumlarına baktığında, İslam şehirleşmesinin, Batı'nın
300-500 yıl önceki şehir tasarımlarına, bireye verdiği değere bugün
bile yaklaşmaktan fersah fersah uzak oluşunu göz önüne aldığında
bunu görürsün.
Senin şehirlerin insanların insan gibi yaşayacağı yerler değildir,
giderek birbiri ardı sıra heyula gibi yükselmiş betonların, estetik
yoksunu ve içinde nefes alınamaz hapishanelere dönüşmüş evlerin,
korkunç bir keşmekeşin mekanlarıdır. Senin insanlarının doğal
olmayan sebeplerle her gün 5'er 10'ar, 50'şer 100'er ölmesi vaka-i
adiyedendir ama Batı'da insan hayatı kıymetlidir. Bu nedenle Batılı
olmayı medeniyetle, insanlık değerleriyle ilişkilendirenler bir
yere kadar haklıdır.
Gelgelelim, Avrupalılar'ın kendi sınırları dışında kalanlara
uyguladığı ayrımcı, giderek ırkçı muamele; meğerse Batı'nın
yüzyıllar boyunca üst üste koyduğu değerlerin sadece Batılı ülke
pasaportu taşıyanlar için geçerli olduğunu gösteriyor. Bunun ucu
sömürgeciliğe kadar götürülebilir, Avrupa'nın göçmenlere yıllarca
reva gördükleri hatırlatılabilir ama bugünlerde mültecilere
yapılanlar, artık insanı insan olmaklığından utandıracak boyutlara
ulaşmış durumda. Üstelik bu vicdansızların sayısı da, istisna deyip
geçmek için çok fazla.