Kâtip Çelebi şöyle
der: “Halk ne güven bulmalı, ne de
umutsuzluğa düşmeli, korku ile umut
arasında olmalıdır. Korku yönü daha
kuvvetli olursa olsun.” Osmanlı Devleti
için söylenen bu söz, bu düzene özenen AKP kafası için de geçerli
oldu. Ama şimdi durum şöyle değişti: “Çünkü
uyruğun yabanıl hayvan gibi ürkmek,
ara sıra sel suları gibi taşmak yaratılış
gereğidir.” Su bu, 23 Haziran’da olduğu gibi baraj
kapaklarını patlatır.
Şimdi, Kâtip Çelebi’yi eleştiren şiirimi (mirimi) SİYASETNAME’den
okuyalum:
***
“Ödül ve saltanat: Çarkıfelek,
ateşten gömlek, / gözünün içine baka baka
giden zaman – / alsan alınmaz satsan
satılmaz - ; ama / nerede bu diyarın
erdemli ve dürüst kişileri / bütün bu
işler olurken? /
Bilinmelidir ki, bir ülkede ve her zaman /
sekiz işe benzemek isteyenler çıkar / ödül ve
saltanat sayfalarında: / Yağmur’a: Dört ay yağıp
bir yıl yetmek için / Güneş’e: Sekiz ay
ısıtıp dört ay üşütmek için / Ay’a: Ayda
bir gün tam görünmek için / Rüzgâr’a: Bir
verip iki almak için / Ateş’e: Bozguncu ve fesatçı
dikenleri kurutmak için / Sıı’ya: Öç almak için
hayasızlardan / Yeryüzü’ne: Sır vermemek
ve boyun eğdirmek için / Ölüm’e: Yaraşır
olmak için ölüme. /
Olsun! Bahtı açık ola! Her iş bunun
gibidir: / Başa gelen çekilir ve bilinmez
gelmeyince. /
Çünkü uyruğun yabanıl hayvan gibi ürkmek
arasıra / sel suları gibi taşmak yaratılış
gereğidir.” *
***
AKP saltanatı, masa ve kasayı ele geçirme sevdasının yarattığı bir delirium ve şizofreni ortamında başladı. Laik ve çağdaş (asri) olan her şeye düşmandılar. İnandıkları ve uyguladıkları İslam, Kuran İslamı değildi. Uyduruk hadislere, çağdışı fakihlere inanıp kullanıyorlardı. Dinlerinde düşünce ve aklın payı yoktu. Kafalarında kendi yapıntı (kurgusal) kuruntularından başka gerçeklik yoktu.
***