İslâmın beş şartından biri,
malın zekâtını vermektir. Zekât vermek, elbette
lazımdır.
Sual: Zekâtını veren
kimse, sahip olduğu malın kendisine vereceği zarardan kurtulur
mu?
Cevap: İslâmın beş şartından
biri, malın zekâtını vermektir. Zekât vermek, elbette lazımdır.
Zekâtı seve seve ve İslâmiyetin emrettiği kimselere vermelidir.
Haşr sûresinin 9. âyet-i kerimesinde mealen;
(Zekâtını veren, elbette
kurtulacaktır) buyuruldu.
Bütün nimetlerin, malların hakiki
sahibi olan Allahü teâlâ, zenginlere verdiği nimetlerin kırkta
birini, Müslümanların fakirlerine vermelerini, buna karşılık, çok
sevap, kat kat mükafat vereceğini ve;
(Zekâtı verilen malı
elbette arttırırım ve hayırlı yerlerde kullanmanızı
nasip ederim. Zekâtı verilmeyen malı, dert, bela ile
istemeyerek harcettiririm, elinizden alır, düşmanlarınıza veririm,
siz de bu hâli görür, kendinizi yer, yanıp
kavrulursunuz!) buyurup da, bu kadar az bir şeyi, bir
din kardeşine vermemek, ne büyük insafsızlık ve inatçılık olur.
İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
“Resûlullah Efendimize uymak
şerefine kavuşmak için, dünyada olan her şeyden yüz çevirmek lazım
olmaz. Böyle yapmak çok zor olur. Eğer, farz olan zekât verilirse,
dünya mallarının hepsi terk edilmiş demek olur. Böylece insan
dünyanın zararından kurtulmuş olur. Çünkü bir malın zekâtı
verilince, o mal zarardan kurtulur. Demek ki, dünya malını zarardan
korumak için ilaç, o malın zekâtını vermektir. Malın hepsini Allah
yolunda vermek, elbette daha iyi ve faydalı ise de, zekâtını
ayırıp, yerine vermek de, bu işi görmektedir.”
Altın, gümüş eşyanın, çayırda
otlayan hayvanların, ticaret eşyasının zekâtını ve topraktan alınan
mahsullerin uşrunu da, muhakkak vermek lazımdır. Zekâtı,
İslâmiyetin emrettiği kimselere seve seve vermelidir. Bir kimse,
helalden kazandığı hâlde, malının zekâtını vermezse, ahirette azap
görmesine sebep olur. Hadîs-i şerifte;
(Altına ve gümüşe köle
olana lanet olsun!) buyuruldu.
Malını seven bir kimse, niçin
başkalarına bırakıp gitmektedir. İnsan, malının hepsini veremezse,
hiç olmazsa kendini de, bir vâris yerine koyup, hissesini ahiret
yolunda harcamalı veya zekâtını verip azaptan kurtulmalıdır.
Abdullah-i Ensârî hazretlerinin buyuruyor ki:
“Malı seviyorsan, yerine sarf et
de, sana sonsuz arkadaş olsun! Eğer sevmiyorsan, ye de, yok
olsun!”