Ehl-i sünnet vel-cemâat, kadere iman etmiş, kadere inanmak
imanın şartıdır demiştir.
Sual: Kader, Allahü teâlânın olacakları önceden bilmesi midir
yoksa, kullarına zorla yaptırması mıdır?
Cevap: Kaza ve kadere inanmak, imanın şartlarındandır. Kaza ve
kader, zeki insanların en çok takıldığı bir bilgidir. Bu
takıntılar, kaza ve kaderi iyi anlamamaktan ileri gelmektedir.
Kaderin ne demek olduğu iyi anlaşılsa, hiç kimsenin şüphesi kalmaz
ve imanları da kuvvetli olur.
Âlemlerin yaratanı, yarattığı ve yaratacağı şeylerin hepsini,
ezelden ebede, zerreden Arş'a kadar hepsini, maddeleri, manaları,
bir anda ve bir arada bilir. Her şeyi yaratmadan önce biliyordu.
Her şeyin iki türlü varlığı olur. Biri ilimde varlık, ikincisi,
hariçte, maddeli varlıktır. İmam-ı Gazâlî hazretleri bunu bir misal
ile, şöyle anlatmıştır:
“Bir mühendis mimar, yapacağı bir binanın şeklini, her yerini, önce
zihninde tasarlar. Sonra zihnindeki bu resmi, kâğıda çizer. Sonra
bu planı, mimara ve ustalara verir. Bunlar da, bu plana göre,
binayı yapar. Kâğıttaki plan, binanın, ilimdeki varlığı demektir ve
zihinde tasavvur edilerek çizilen şeklidir. Buna, ilmi, zihni,
hayali vücut isimleri verilir. Kereste, taş, tuğla ve harçtan
yapılan bina da, hariçteki varlıktır. Mühendis mimarın zihninde
tasavvur ettiği şekil, yani bu şekle olan bilgisi, binaya olan
kaderidir.”
Kaza ve kader bilgisi karışık olduğundan, okuyanlarda, birtakım
yanlış fikirler, evham ve hayaller hasıl olabilir. Bunun için, din
büyükleri, kaza ve kaderi çeşitli şekilde anlatmışlardır. Böylece
okuyan ve dinleyenler, sözlerin gelişine ve şekline göre,
tariflerin birinden faydalanabilir ve şüpheye düşmekten
kurtulurlar.
Kader, ileride yaratılacak şeyleri, Allahü teâlânın ezelde
bilmesidir. Allahü teâlâ, her şeyi, kudreti ve ilmi ile yaratıyor.
İşte kader, bu ilimdir.