İbadetleri, âdet olarak, herkes yaptığı için değil, Allahü
teâlânın emri olduğu için ve şartlarını gözeterek yapmalıdır.
Sual: Herkes yaptığı için, namaz kılmak, oruç tutmak gibi
ibadetleri yapmak, insanı sorumluluktan kurtarır mı?
Cevap: Âdet üzere namaz kılan ve oruç tutan çoktur. Fakat, dinin
bildirdiği hududu gözeten ise, pek azdır. Doğru ibadet edenleri,
âdet üzere ibadet edenlerden ayıran fark, Allahü teâlânın
emirlerini gözetmektir. Çünkü, namaz ve orucun halisi de, bozuğu da
görünüşte beraberdir. Sadece yeme, içmeyi terk ederek, yalandan,
gıybetten uzaklaşılmayarak tutulan bir orucun, faydasız bir amel
olduğunu, İslâm âlimleri bildirmişlerdir. Peygamber efendimiz;
(Bir kimse, ramazan ayında oruç tutmayı farz bilir, vazife bilir ve
orucun sevabını, Allahü teâlâdan beklerse, geçmiş günahları
affolur) buyurmuştur.
İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
“Bu ayın günlerinin bereketi başka olduğu gibi, gecelerinin
hayırları da başkadır. Kur’ân-ı kerim, ramazan ayında indi. Bakara
sûresinin 185. âyetinde mealen;
(Kur’ân-ı kerim ramazan ayında indirildi) buyuruldu. Kadir gecesi
de, bu aydadır.
Ramazan-ı şerifte, vakit girince, iftarı erken yapmak, sahuru geç
yapmak sünnettir. Resûlullah efendimiz bu iki sünneti yapmaya çok
önem verirdi. İftarda acele etmek ve sahuru geciktirmek, belki
insanın aczini, yiyip içmeye ve dolayısı ile her şeye muhtaç
olduğunu göstermektedir. İbadet etmek de zaten bu demektir. Hurma
ile iftar etmek sünnettir. İftar edince;