"Ey Resûlün halifesi!
Sana Resûlullahın Uhud muharebesinde söylediğini
söylerim..."
Sual: Bazı kimseler,
"Hazreti Ebu Bekir ile Hazreti Ali arasında düşmanlık vardı"
diyorlar. Gerçekten böyle bir şey olabilir
mi?
Cevap: Konu
ile alakalı olarak Ahmet Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiyâ kitabında
şu bilgiler verilmektedir:
“İrtidad, dinden dönme tehlikesi
birdenbire büyüdü. Her tarafı dehşet bürüdü. Yemen’deki ve başka
yerlerdeki memurlar geri gelmeye, kara haberler getirmeye
başladılar. Müslümanlar karanlık gecede yağmura tutulmuş koyun
sürüsü gibi şaşkına döndü. Mürtedlerin sayısı yanında Müslümanlar
pek az idi. Fakat, Resûlullahın halifesi, zaman-ı saadetteki
gelişmeyi hiç değiştirmemeye ve Resûlullahın niyetlerini yerine
getirmeye kararlı idi. Mürtedlerle muharebeyi göze aldı. Her tarafa
birlikler gönderdi. Medine’ye hücuma hazırlanan düşman üzerine,
gece bir şiddetli çıkış yaparak, sabaha kadar savaştı, hepsini
dağıttı. Yanındaki askerlerle birlikte, uzaktaki mürtedlerle
muharebeye gitmek üzere devesine bindi. Fakat, Hazreti Ali,
halifenin devesinin yularını tutup;
-Ey Resûlün halifesi! Nereye
gidiyorsun? Sana Resûlullahın Uhud muharebesinde söylediğini
söylerim. O gün sana; (Kılıcını kınına sok! Ölümünle
bizi yakma!) buyurmuştu. Vallahi, sana bir hâl olur
ise, Müslümanlar, senden sonra düzen bulmaz, dedi. Eshâb-ı kiramın
hepsi, Hazreti Ali'nin sözünü tasdik etti. Halife hazretleri
Medine-i münevvereye döndü.
Halife seçilmesindeki sert
konuşmalarından hemen sonra, birbirlerine karşı olan sevgilerine
bakınız! Kimseye boyun eğmeyen, halife seçimine çağrılmadı diye,
Hazreti Ebu Bekir'e biatını geciktiren, Allahın arslanı, Hazreti
Ali, şimdi onun muharebeye gitmesini önlüyor. Eğer, kalbinde ona
karşı ufak bir kırıklık olsaydı, halife harbe gitsin de, ona bir
şey olursa, yerine ben geçerim diye düşünür, hiç olmazsa, gitmesine
karışmazdı.
Hazret-i Sıddîk gibi, din
uğrunda, asla canını esirgemeyen bir zatın da, cihat gibi mühim bir
ibadete başlarken, hiç kimsenin sözü ile, bundan vazgeçmeyeceği
meydanda iken, niyetinden dönmesi, ancak Hazreti Ali'nin fikrinin
ve sözünün doğru olduğuna güvenmesinden ve ona uymasından ileri
geldiği şüphesizdir. Hepsinin düşüncesinin ve konuşmasının, hep
İslâm dinine hizmet niyeti ile olduğu, buradan da
anlaşılmaktadır.”