Sağlığımızı güçlendirmesi, basit bazı sağlık sorunlarımızı
giderip tıbbi tedavilerimizi desteklemesi için kullandığımız “besin
destekleri” ne kadar güvenli? Bunların üzerinde yazan vitamin ya da
benzerleri, o hap, şurup ve tozların içinde gerçekten belirtilen
miktarlarda var mı?
Bunlar aslında bildik ve çok eski sorular. Aynı zamanda da
yıllardır gündemde olan ve yanıt aranan konular.
Nedeni de şu: Bu ürünler ilaçlar gibi sıkı denetimler altında
üretilmiyor. Üretimlerinden sonra da kontrolleri yeterince
yapılmıyor.
Hem “imkânlar”, hem de “mevzuat” (!) bu tür kontrollerin hakkıyla
yapılmasına imkan vermiyor.
Bu gibi ürünlerin ruhsatlandırılması ilaçlardan çok daha farklı,
kolay süreçlerden geçiyor. Üretici firmaların nerede ve nasıl
üretim yaptıkları ise sıkı bir takip altında değil.
Zaten bu nedenle de sadece bizde değil, ABD dâhil hemen her ülkede
bu ürünlerin içerik ve yapılarına duyulan şüpheler hep var.
Yeni haber şu: Amerika’da yapılan yeni bir incelemede vitamin
haplarının, ginseng tabletlerinin içinden “pirinç tozu” (!) çıkmış.
Şaşırmadım desem inanır mısınız?
Peki nasıl bir önlem alabiliriz? Bu konuda yapılabilecek şeyler
bence öncelikle şunlar: Birincisi “eczane” kanalı ile satılanları
tercih etmek ve “ilaç üreticileri” tarafından üretilenlerini
kullanmaya özen göstermek.
İkincisi ise “tavsiye” üzerine değil de “doktor önerisi” durumunda
bu ürünlerden faydalanmayı düşünmek. En basit ve etkili çözümler
şimdilik bunlar gibi görünüyor.
Kilo vereni yüceltmek, kilo alanı incitmek doğru değil
Kilo fazlalığının da hafif, orta ve ağır olanları var. Sorunun
biz hekimleri ilgilendiren yanı ise işin estetik tarafı değil,
tıbbi yönü. Bizimkisi “metabolik ve mekanik” kaygılar.
“Metabolik” kaygıdan muradım şu: Kilolar kabul edilebilir oranların
çok fazla üzerine çıkınca (özellikle karın ve bel çevresinde
birikenler), metabolik bazı arızalar da devreye giriyor. Damarların
içindeki basınç artıp tansiyonlar yükselmeye, şeker ve yağ
dengeleri bozulup insülin direnci, şeker hastalığı, damar sertliği
gibi bazı sorunlar devreye girmeye başlıyor. Detayı çok ama özeti
bu.
“Mekanik” sorunlara gelince: Artan ağırlıklara dayanamayan diz ve
kalça eklemleri feryat edip ağrımaya, bel-omurgada ise biyomekanik
dengeler alt üst olmaya başlıyor.
Mesele şu: Kilo fazlalığı sorununu bir çeşit güzellik ideali haline
getirmek, “diyet yapmayı” bir “hayat tarzı” gibi neredeyse yaşam
boyu sürdürmek, özetle “beden odaklı bir hayat tarzı” oluşturmak
asla doğru ve sağlıklı bir yaklaşım değil.
Bazen ve bazıları için hafif, hatta orta dereceli kilo artışları
ile barışık kalmakta ve “her yaşın bir kilosu var!” yaklaşımına
saygı göstermekte fayda var.
Kilo alanı eleştirip kilo vereni alkışlamaksa çok yanlış ve haksız
bir
yaklaşım.
Kanseri davet eden 8 basit hata
◊ Kanser hücreleri çok hızlı çoğaldıkları için en hızlı enerji
kaynağı olan şekerle beslenirler. Yani, şeker hem kansere
yakalanmayı kolaylaştırıyor hem de kanserle mücadeleyi
zorlaştırıyor. Aşırı şeker tüketimi, özellikle insülin direnci
olanlarda, direnci tetikleyerek çeşitli kanserlere yol açabiliyor.
İnsülin direnci ile ilişkilendirilen kanserlerin başında meme,
kolon ve karaciğer kanserleri geliyor.
◊ Salamura yiyeceklerin sindirim sistemi, özellikle de mide ve
yemek borusu kanserlerine yakalanma riskini artırdığı
biliniyor.
◊ Nemli bir ortamda saklanmış kırmızı pul biber, yer fıstığı, diğer
küflenmiş kuruyemişler ve tahıllarda karşımıza çıkan aflatoksin
ciddi bir kanser tetikleyicisidir. Bu toksinin sindirim sistemi ve
karaciğer kanseriyle ilişkili olduğunu gösteren çalışmalar
mevcut.
◊ Sosis, salam gibi et ürünlerindeki nitrit ve nitratların kalın
bağırsak ve mide kanseriyle ilişkili olabileceği düşünülüyor.
◊ Çok sıcak yiyecek ve içeceklerin de sindirim sistemi açısından
risk oluşturduğu artık kesinleşti. Yemeklerinizi ve içeceklerinizi
ılık tüketmeye özen gösterin.
◊ Barbekü edilmiş etlerin ve benzer şekilde karamelize olmuş ya da
yanmış yiyeceklerin de kanserojen olduğunu unutmayın.
◊ Hazır yiyeceklerde bulunan trans yağ asitlerinin de kanser
açısından önemli bir risk faktörü olduğunu lütfen aklınızdan
çıkarmayın.
◊ Yiyeceklere bulaşan kimyasal maddeler de tehlikeli olabiliyor. Bu
nedenle özellikle meyve ve sebzeleri yıkamadan yemeyin.
Kimyasalların, tarım ilacı kalıntılarının iyice arındıklarından
emin olun.
Bu belirtilere dikkat edin