Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Trabzon Şubesi’nin düzenlediği
kitap fuarına konuk olarak katıldım. Nilgün
Hanım’ın önerdiği “Cumhuriyetin 100. yılına beş kala,
Cumhuriyet, bilimsel akıl ve demokrasi” konusunu, sıcak bir sohbet
ortamında konuştuk, tartıştık...
Ama önce kent.
Güzel Uzun Çarşı’da yürüdük; nehirlerin sellerin derin vadiye
dönüştürdüğü bölgenin üzerindeki köprüden geçtik. 50 metre kadar
aşağıda akması gereken iki ırmağın üzeri betonla kapatılmış, yazık
olmuş, akan su kadar güzel bir şey var mı! Vadinin güzelliği
baltalanmış! Doğayı neden sevmez insanlar! Oysa Trabzon’u Trabzon
yapan, sahiliyle bütünleşen ve dağlara doğru yükselen güzel
doğası.
Kente ve bölgeye hâkim bir yerde bulunan Ayasofya Camisi -
Müzesi’nden denize doğru baktığınızda, kentin zaten en büyük
güzelliğinin otoyola kurban edilip yok edildiğini görüyorsunuz. Bir
yarım ay gibi Trabzon’un içine giren canım kumlu sahil doldurularak
bitirilmiş. Öyle ki geçmişin büyük plajı ortadan kaldırılmış. Bir
“yaşam kültürü” bitirilmiş. Trabzonlular da bunu bir sorun
yapmamışlar ve kabul etmişler. Derin vadideki ırmakları
betonlaştıran düşünce ile plajı yok eden düşünce aynı.
Atatürk Köşkü’nde
4-5 yıl önce gezdiğim Atatürk Köşkü bir süre kapatılmıştı,
yenileniyordu, görmek istedim. Kıvrıla kıvrıla tepeliğe çıktık. Çok
güzel bir yer. Bir kalabalık yoktu ama gençler, kadınlar gruplar
halinde gelip gidiyorlardı.
Tarihe tanıklık etmiş Köşk’te nefes alıp vermek huzur veriyor.
Adana’dan gelen, başı yerel örtülmüş bir kadın, yanaklarından
yuvarlanan gözyaşları için, bana eşlik eden Mustafa
K...