“Dedikodu” veya günlük kişisel hayatlar üzerine magazinel
konular, medyanın en çok yer verdiği, toplumun çoğu kesimince de en
çok okunan köşeleri - haberleridir.
“Çok dedikoducudur”, “ağzında bakla
ıslanmaz” gibi sözler herhalde tüm toplumlarda bir şekilde
vardır. Bazıları bu gibilerin yanında fazla laf etmemeye özen
gösterir, onları dışlar. Veya lafın yayılmasını isteyenler de
özellikle bu insanları devreye sokar.
İyi mi kötü mü “dedikodu”culuk, veya insanların türlü çeşitli
halleriyle ilgili “bilgi”leri yaymak? Bu salt “sosyete” veya
toplumca tanınmış siyasal dahil çeşitli şahsiyetlerle ilgili bir
olay değil. Aile çevrelerinden başlayıp, iş çevrelerine kadar halka
halka genişleyerek sarar her yanı. Apartmandan sokağa, mahalleye
kadar “veri iletim ağı” mükemmel çalışır. Hepimiz bir şekilde de
“taşıyıcı” oluruz. Bir arkadaş topluluğunda birisi hakkında bir laf
edildiğinde, yanlışsa “aaa öyle değil” diyerek
bildiğimizi söyleriz.
Gazeteler dedikodu yayıcı mıdır?
Bilim dergilerimizde, dedikodunun ne kadar yararlı bir toplumsal
işlev olduğu konusunda epey yazı yayımlamıştık geçmişte. Bu “sosyal
faaliyet”in önemi nereden geliyor?
Ben de Harari’nin Sapiens’inin ayrıntılarına
bakarken dikkat kesildim. Bu kez bu sosyal faaliyetin gazetecilik
yönüne gönderme yapılıyordu.
Gazetecilik, sosyal hayatlarla ve insanların konumlarıyla ilgili
bir dedikoduculuk faaliyeti mi? Şüphesiz ki ana gövdesi habercilik.
Dost çevreler bir araya geldiğinde siyasal ve sosyal konular
üzerine tartışmaya, görüş serdetmeye mi (erkekler tabii ki daha
çok!) fazla zaman ayırır, yoksa çekiştirme, birileri hakkında bilgi
v...