“Batı Cephesi’nde yeni bir şey
var.” Rus S-400 füzelerini satın alır mıyız,
henüz tam kesin değil. Biliyoruz ki
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu tür
önemli konuları “güçlü dış politik araç” olarak
kullanıyor, kullanmayı seviyor.
Savunma füze sistemi satın almada daha önce Çin
ile de “imza
aşamasına” gelinmişti. Neden imzalanmadı,
yetersiz mi bulundu bilinmez.
Ama Ortadoğu’nun stratejik durumu ve Rusya ile
çok yönlü işbirliğinin hayati önemi (ne yazık ki bunu görmeyen ve
Rus uçağını düşürerek dış politikaya at gözlüğü ile bakılan bir
iktidar yapısı vardı-), Rus sistemini satın almayı gündeme
soktu.
Batılı devlet adamlarının ve kurumsal
yönetimlerin bu konuda görüşlerine bakıyorum,
bazıları “Türkiye bunu yapmaz, Rus füzelerini
bize karşı pazarlık konusu
yapıyor” görüşünde. Tabii bunda haklılık
payı olabilir.
Ankara “beni olduğum gibi
kabul edeceksiniz, AB’ye de böyle alacaksınız, iç politikada ne
yaptığım sizleri ilgilendirmeyecek, yoksa koparım
ittifaktan..” diyor bir yandan. Batı’nın,
PKK’yi kucağında tutması, Suriye’de de benzer tutumu ve üstelik
onları silahla beslemesi de “müttefikliğe
sığmaz” görüşünde Ankara, ki doğrudur. Batı
ve NATO sözde “çok
önemli” müttefikiyle, çok önemli bir konuda
ayrı cephelere düştü.
Tarihsel ağır
miras
Bunun tarihsel kökleri var. Türkiye
NATO-Batı’nın “Komünist Rusya’ya
karşı” ileri karakoluydu. Türkiye’nin en
büyük hatası, NATO’ya girmek için çırpınmasıydı ve başımıza hangi
belalar geldiyse, bugünkü iktidarın bile işbaşına gelmesinin
ardında, NATO ile baltayı Türkiye’nin kalbine vurmamız
yatıyor.
Cumhuriyet ile temelleri atılan, kendi öz
güçleriyle çok yönlü büyük kalkınma hamlesini
bitirdik.
Ordu darbeleri de ABD ve NATO’ya olan bu derin
bağlılıkların ürünüydü, demokrasinin kurulamamış olması da. Bugünkü
bağımlı ekonomik yapı da... Ordu tam Amerikancıydı ve Pentagon’un
denetimi altındaydı. Gladyo falan..
hepsi.
Baş belası rezil politik tercih, bir yıldız
gibi parlayan yeni Cumhuriyetin gelişimini kesti. Bir savaş, darbe
ülkesi olduk (15 Temmuz dahil!).
Geldiğimiz nokta, bataklık, savaş, parçalanma,
cehalet içinde yüzen İslam dünyası ile aramızdaki büyük mesafenin
ve ayrışmanın giderek ortadan kaybolmasıdır.
Kafasındaki “fikri sabit”i ülkeye
uydurmak için kararlı olan bir siyasi lider var.