Bu sene Vodafone Park'ta ilk defa maç izledim. Zeminin
rezaletini görünce gözlerime inanamadım. Süper Kupa finalinde en
beğendiğim statlardan biri olan Konya'da da benzer durum vardı. Bu
nasıl bir vurdumduymazlıktır.
Maça gelince, LASK Linz öyle bir ilk beş dakika başlangıcı yaptı ki
verdikleri mesaj netti. 'Rakibim güçlü, benim kapasitem sınırlı ama
açık ve cesur bir futbol sergileyeceğim.' Bunu da 90 dakika
sürdürdüler. Beşiktaş güzel bir arka direk golüyle çok erken bir
skor avantajı yakaladı. Ama devre sonuna kadar saha içi görüntüleri
olumsuzdu. Takım savunması vasat, kalecisi zayıf rakip karşısında
üretkenlik sağlayamadıkları gibi üç tane de çok ciddi kale önü
tehlikesi yaşadılar.
İkinci devrede Beşiktaş oyunu daha fazla domine etti. Tempoyu da
biraz daha artırdı ama üretkenlikteki sıkıntılar devam etti. Fiziki
yetersizlikleri nedeniyle deneyimli isimler Gökhan Gönül ve Lens'in
kulvarı etkinlik gösteremedi. Ayrıca orta sahada Talisca'nın
ayrılmasıyla da 10 numara eksikliği ofansif açıdan önemli bir
handikap teşkil etti. Ne Oğuzhan ne de Tolgay bu yapıda bir oyuncu
değiller. Oğuzhan'da yine alışılmış fiziki yetersizlik devam
ediyor. Bu kondisyonla ve devamsızlıkla ne kadar yetenekli olursan
ol yıldız futbolcu olamazsın.
Güneş ikinci gol gelmeyince Quaresma'dan başlayarak hamlelere
girişti ama bu da neticeyi değiştirmedi. İkinci yarıda rakibe
pozisyon vermeyen Beşiktaş, son dakikalarda az kalsın Tolga
kurtarmasa bir de gol yiyordu. Bunun da nedeni berbat zeminde
Caner'in düşmesiydi. Beşiktaş en net gol pozisyonunu son saniyede
buldu ancak değerlendiremedi. Beşiktaş turu garantileyecek skoru
alamadı ama yeri geldikçe her zaman vurguladığım gibi ikili
maçlarda gol yemeden tek farkla da kazanmak önemli bir
avantajdır.