Enerjimizi içeride yeterince tüketiyoruz. Yetmiyor, dış operasyonlara da uğruyoruz. Ama günün sonunda ülke için kimin ne yaptığı, yarına ne bıraktığı anlam kazanıyor. Bu büyük çekişme ortamında "ezber bozanlar, yerli ve milli davrananlar, stratejik kararlar verenler" hep hedef. Üstelik bedel de ödüyorlar. Yıpratılıyorlar, itibar suikastına uğruyorlar, meşru müdafaada bırakılıyorlar. Neticede, iş yapamaz duruma düşürülmek isteniyorlar.
***
Klasik taktiktir...
Küresel sistem, yörüngesinin dışına çıkıldığını hissettiği anda
alarm verir. Önce, geleneksel müttefiklerinin nabzını tutar ve o
eski cepheyi tahkim eder. Sonra, görev başındakilere ulaşmaya
çalışır. Onların zihin haritasını çözmeye uğraşır. Bu arada açık ve
örtülü mesajlarını verir. "Gel, sadece bizimle ol. Alternatif
üretme" anlamına gelecek bir dizi senaryoyu da hayata geçirirler.
Baktılar ki olmuyor, haysiyet cellatlığına soyunurlar. Bitirici
darbeyi indirmek isterler. İşte bu kapandan da çıkıldı mı, yeniden
masaya oturmanın yollarını ararlar!
***
Bütün bu genel kabulleri Türkiye'nin son dönemdeki "enerji
politikaları" üzerinden değerlendirmek mümkün. Dünyada
konvansiyonel diplomasi yerini, uzmanlık gerektiren özellikli
alanlara bırakıyor. "Enerji", "Sınır aşan sular",
"Telekomünikasyon", "Siber güvenlik", "Finansal ve ticari
birliktelikler", "Askeri ittifaklar" gibi.
Yakın dönemde, Ankara'nın küresel enerji denklemine bakışında ciddi
değişiklikler oldu. Enerji kaynakları kısıtlı da olsa Türkiye,
enerjiyi dış politik ilişkilerin merkezine alan yeni açılımları
başlattı. Enerjide geçiş ülkesi olma kimliği ile yetinmedi. Enerji
üssü olma iddiasını dile getirdi. Yerli ve yenilebilir enerjinin
önünü açtı. Enerji teknolojilerine yatırımı teşvik etti. Enerji arz
güvenliğini sadece kendisi için değil bölgesi için de önemli bir
enstrümana dönüştürdü. Enerji kaynaklarını çeşitlendirdi. Arka
bahçesindeki enerji fırsatlarına kayıtsız kalmadı. Sadece tüketici
değil, aynı zamanda üretici olacağını gösterdi.