Ekonomi, reel politiğin yönetimi olduğu kadar biraz da
algı yönetimidir aslında. Doğru işlerin yapılmasının yanında
piyasalarda imaj oluşturmak da önemli. Yoksa, yerinde alınan
kararlar beklenen etkiyi üretemediği gibi kararı verenler de hak
ettiği değeri bulamaz. Elimizde güncel iki örnek var. "Kredi
Garanti Fonu" (KGF) ve "Türkiye Cumhuriyet
MerkezBankası."
Para otoriteleri, siyasetçilere karşı Ankara'da geleneksel
müttefik olarak konuşlandırmaya çalıştığı ve bu dönemde umduğunu
bulamadığı için Merkez Bankası'na ayrıca değineceğim.
KGF'yi gündeme getirmemin sebebi, neredeyse 10 yıllık öyküsü
olmasına karşın daha birkaç ay öncesine kadar keşfedilmemesi idi.
KGF bu sıralar hem reel sektörün hem de finans kesiminin
canlılığını koruması için hayati rol oynuyor. Türkiye'nin yakın
ekonomi tarihini bilenler hatırlayacaktır, bir "İstanbul
Yaklaşımı" vardı. Krediler yeniden yapılandırılmış, banka
bilançoları rahatlatılmıştı. Adı, İstanbul Yaklaşımı, arkasında IMF
olunca "müthiş başarı." Adı KGF, arkasında da yerli ve
milli kadrolar olunca burun kıvırma! Bu çifte standart bugün
ekonomi yönetiminin ciddiye alması ve mücadele etmesi gereken
sorunların başında geliyor. İşte bu yüzden ekonomi yönetiminde, tek
elden koordinasyon mutlak ihtiyaç olarak ön plana
çıkıyor.