ABD'nin, 1997'de yabancı terör örgütü olarak tanımladığı PKK'nın
şu andaki üç yöneticisini "ödül avcılığı" kapsamına alması geç ama
doğru bir karardır. Gelinen aşama, Türkiye liderliğinin de
başarısıdır. Lakin bu gelişme, "ihtiyat elden bırakılacak" demek de
değildir.
Ortadoğu coğrafyasında, İngiltere'nin "beyin", ABD'nin "beden"
olarak hareket ettiği iyi bilinir. Yani, Birleşik Krallık
"planlayıcı", Birleşik Devletler de çoğu kez "uygulayıcıdır!"
Nitekim yakın zamanda röportaj yaptığım iki İngiliz yetkiliden biri
Ortadoğu'dan sorumlu bakan, diğeri Ankara büyükelçisi idi. Açıkça
şöyle dediler:
"PKK ile YPG arasında ideoloji ve kadro bağlamında ortak noktalar
var. Bu nedenle YPG'ye, PKK'dan ayrışmasını telkin ediyoruz!"
Bununla da kalmadılar ve eklediler: "DEAŞ'la mücadelede, kendi
kuvvetlerimizi sahaya sürmek yerine yerel kuvvetlerin kullanımını
en iyi seçenek olarak değerlendirdik. YPG ve PKK arasında yakın bir
bağ söz konusu. Ama DEAŞ'la mücadele bitene kadar aramızdaki
araçsal ilişki sürecek. Türkiye de bu durumdan hoşlanmamaya devam
edecek!"
"PKK'yı ortak düşman kabul ediyor, ülkenizde tehdit olmaktan çıkmasını amaçlıyoruz. Sınır güvenliğiniz için de garantiler veririz. Lakin siz de Kuzey Irak'ta olduğu gibi Kuzey Suriye'de de bir Kürt oluşumuna razı olun."
Özet... Yılbaşında başlayacak olan Suriye anayasa süreci, yeni Ortadoğu'nun da yeni dünya düzeninin de kilidi olmaya aday. Bu kilidi açacak tek anahtar da Türkiye'de. Sahadaki ağırlığını masada koruması için Türkiye'nin, 31 Mart 2019 seçimlerini başarıyla geçmesi ise hayati önemde!