Bugün ekonominin dinamiklerine doğrudan etki etmeye başlayan
Türk- Amerikan ilişkilerindeki son krizin perde arkasına ve sürecin
yönetimine dair kritik detaylara odaklanacağım.
ABD Büyükelçiliği adına önceki gece yapılan "Vizeleri askıya alma"
açıklamasının karmaşık ve sinsi bir öyküsü var. Tansiyonun
yükselmesinde ABD Büyükelçisi John Bass'ın kişisel tutumunun,
Washington'ı kasti yönlendirmesinin ciddi rolü olduğu kanısı
Ankara'da hâkim. Güncel olarak, gerilimin artmasında FETÖ
soruşturmasının ABD İstanbul Başkonsolosluğu'na ve buradan
yürütüldüğü düşünülen örtülü operasyonlara kadar uzanmasının payı
büyük. Yani, burada "durumunu izah etmesi gereken bir diplomatik
misyon" söz konusu. Ayrıca "suçüstü hali" ile giderayak çözümsüzlük
kördüğümü atan ve kendini kurtarmaya çalışan bir büyükelçi profili
de karşımızda! An itibarıyla ABD adına faaliyet yürüten Metin Topuz
isimli tutuklu şahsın, yine Konsolosluk'ta bulunan bir başka isimle
bağlantısı tespit edilmiş ve bu kişi hakkında yakalama kararı
çıkarılmış. Dolayısıyla problemin, ABD Büyükelçiliği duyurusunda
ileri sürüldüğü gibi "güvenlik hassasiyeti" ile ilgisi yok.
Güvenlik demişken... Ağustosta Ankara Valiliği, Dışişleri
Bakanlığı'na bir yazı gönderiyor. ABD diplomatik misyonlarına
yönelik güvenlik tedbirlerinin artırılabileceğini belirtiyor.
Bakanlık, bu hususu ABD Elçiliği ile paylaşıyor. Elçilik, güvenlik
elemanlarının yerel emekli polisler olduğunu, deneyimlerine itimat
ettiklerini, ilgili makamlarla yeterli ve etkili işbirliği
sağlandığını bildiriyor. Böylece ilave güvenlik katkısına ihtiyaç
duymadıklarını belirtiyor. Bu beyan da İçişleri Bakanlığı'na
aktarılıyor.
Özetle... ABD misyonlarına ve çalışanlarına yönelik herhangi bir
güvenlik zafiyeti görünmüyor!