Stat ve sonrasında çok güzel dakikalar yaşadık, çok ihtiyacımız
olan bir zamanda böylesine mutlu olmak çok güzeldi.”
Ona “cevap” gibi bir mail geliyor, hemen, hem de “kendisi ‘Değilim’
dese” de Galatasaraylıların “duayen” diye nitelendirdiği “ünlü” bir
Galatasaray üyesinden: “Bu kadar kişiye minnet duygularını
sıralarken, neden Başkan’ı ihmal ediyorsun güzel kardeşim, yazık
değil mi adamcağızın emeklerine! Sevgiler...”
Ne yazık ki, bugün TV ekranlarında, gazete sütunlarında “gerçek
efsane ve duayen olanları” incitecek şekilde, “bu sıfatları hiç ama
hiç hak etmeyenlere” de “efsane başkan, efsane yönetici ve duayen”
denildiğini duydukça, okudukça acı acı gülüyorum.
“Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olmak”; işte bazı
meslektaşlarımızın “bu konuda” durumları aynen bu!..
Bilmiyorlar, araştırmıyorlar, sonra da “Efsane Başkan / Duayen”
sıfatlarını “hiç ama hiç hak etmemişlere” vermekte yarışıyorlar;
hâlbuki içlerinde “bu sıfatlarla anılan” öyleleri var ki, mesela,
“dönem dönem bugünkü ekonomik batağın sorumluları” olmuşlar, “o
Boğaz’ın pırlanta adasını birine (!) peşkeş çekmişler”, dahası “bu
konunun görüşüleceği” genel kurul mekânında “onu” aralarına alarak
resimler çektirmişlerdir. Mesela “öyle bir başkan” var ki,
“Galatasaray’ı bakkalın, manavın icralarına maruz ve de kara para
dolandırıcılarının, tarihî eser kaçakçılarının tuzağına düşmesine
ramak bırakmış” ona hâlâ bol keseden “Efsane Başkan” deniyor,
yazılıyor, çiziliyor!..