Olmadı hocam; Akhisarspor hezimeti, “bir yol kazası değildir”;
çok açık ki, “bile bile lâdes” olayıdır!..
Akhisarspor, senin takımını Türkiye Kupası’ndan elemiş, Süper
Kupa’yı senin takımını “penaltılar ile yenerek” müzesine götürmüş
bir takımdır.
Dahası, Avrupa kupalarına “ilk defa çıkan” Ege ekibi, Krasnador
gibi bir takıma karşı “üstün bir futbol oynamış”, direklerden dönen
topları ve şanssızlığı yüzünden bir mağlubiyet almış, ama
“Galatasaray maçı için” işareti vermiştir; “Ben gene
kazanabilirim!..”
Bakınız, “satrancı”, genç (40 yaşında) bir “yardımcı antrenör”, hem
de Galatasaray’ın belalısı santrforu ve de takım iskeletinin temel
taşlarından olan stoperinden mahrum olmasına rağmen, neden ve nasıl
kazanmıştır ortada. Diyor ki maçtan sonra Cem Kavçak; “Galatasaray
ilk yarılarda yüzde 60-65 isabetli pas oranına ulaşırken, 45-65
arasında bu üstünlüğünü rakibe kaptırıyor ve son 15-20 dakikada
inanılmaz pas hataları yapıyordu, ikinci top sıkıntısı vardı,
bunları değerlendirdik.”
Peki, maçtan sonra sen ne dedin; “Maç öncesinde tedirginliğimi
ifade etmiştim, konsantrasyon eksikliği olur mu diye. Bir rotasyon
yapmadık, çalışılmış bir kurgu var. Bu kurgu tutarsa, eksik olan
yeri ikinci bir alternatifle kapatırız diye düşündüm. Bana göre de
ilk yarıda tutmuştur. Sadece Eren’in üzerine binmemek için böyle
bir şey denedik.”
Oldu mu ya; Trabzonspor yenilmiş, Kasımpaşa yenilmiş, Başakşehir
berabere kalmış, bir gün sonra Fenerbahçe-Beşiktaş oynayacak, ya
biri 3 puan, ya ikisi beraber 2’şer puan kaybedecekler. Sen “Sadece
Eren’in üzerine binmemek için” böyle bir deneme yapıyorsun. Fikstür
sana ve takımına müthiş bir şans vermiş, “deneme” yerine “3 puanı
hedefe koy”, bu hafta sonu kendi sahanda 3 puanlık bir maç daha
var. Rakiplerin puan kaybederken, sen 3’er 3’er puanları cebine
koy. Şampiyonlar Ligi maçındaki galibiyetin getirdiği güvenin,
rakipler üzerindeki etkisine, bu seri galibiyetlerin baskısını da
ekle, önünü aç. Zor maçlar...