Galatasaray’ın Alanyaspor’u 6-0 yendiği maçtan sonra TV
ekranlarında spor sayfalarının köşe başlarında başlayan “övgü”
yarışı “o havada” sürüp gitmişti.
O övgü yarışı ve Galatasaray’ın futbolu için geçen hafta çarşamba
günü yazdığım “eleştiri” yazısında, “şu paragraf” vardı:
“İçi tamamen boşaltılmış” ve de “püfff” deyince dağılan ve de
“faulden yediği ikinci golle darmadağın olan” bir takıma atılan
“biri defansa çarparak gol olan”, biri de “bariz ofsayt olan” 6 gol
ve “maç bitince” başlayan “destansı” görüşler!..
Bakalım, “bu destanların ne kadarı gerçek”, hafta sonunda
Trabzon’daki maçta göreceğiz!..”
Evet, “itiraf etmeliyim” ki; düşündüğüm ve yazdığım gibi, “o
övgülerin, o destanların içlerinin ne kadar boş olduğu” Trabzon’da
ortaya çıkmıştı. Çıkmıştı ama “o gerçeğin çok ötesine geçen” bir
olay vardı ortada. Zira cumartesi gecesi, Trabzonspor’un karşısında
“ne Galatasaray” vardı, ne de “Galatasaray taraftarlarının kötüsüne
bile razı olacakları” futbolu!
Sahada, “iyiyi” bıraktım, “vasat oynayan” bir tane oyuncusu
olmayan, maçı rakip kaleye “isabetli bir şut atamadan” bitiren,
mücadelenin “m’sinin yanına ulaşamayan, her şeyi ile teslim
olduğunu” maçın ilk dakikasından itibaren ortaya koyan bir
“şampiyon takım!”; bu nasıl olabilirdi; ama işte olmuştu!..
Ortada, “o oyuncu kötüydü, bu oyuncu şu kadar hata yaptı, öteki
oyuncu atıldı, beriki oyuncu sahada dolaştı” gibi “haklı
eleştirilerden” çok öte, “topyekûn” bir “takım yokluğu” vardı;
neden?..
Evet, Trabzonspor, elbette Galatasaray yenebilirdi, farklı da
yenebilirdi, ama “şu” tablo, “normal bir süreçte”, hiçbir zaman
ortaya çıkmazdı; bordo-mavililer, “acımasalar”, ikinci yarıda oyunu
rölantiye almasalar, “şampiyon takım” bir bu kadar daha gol
yiyebilirdi; neden?..
Sebep ortada idi, “3’te 3 yaparak lider durumda olan” Galatasaray
takımı sahaya “ruhi bir büyük travmayı yaşayarak” çıkmıştı ve
“kafalar da, ayaklar da, bedenler de, beyinler de” bu travmanın
sebep oldu...