Son 6 aydır Türkiye olağanüstü bir dönemden geçiyor. Emin olun
ki bu dönemin şartları millî mücadele yıllarının şartları kadar
ağır.
Orta Doğu’nun sınırları yeniden belirlenirken, İran’dan başlayıp
Irak ve Suriye’nin kuzeyini kapsayan ve Akdeniz’e kadar uzanan bir
terör koridoru, kukla bir devlet oluşturulmaya çalışılıyor.
Türkiye’nin bu plana müdahalesini engellemek için her yol denendi.
Bir yandan PKK, diğer yandan DAEŞ Türkiye’ye iki koldan saldırdı.
Bunlara FETÖ’nün örtülü operasyonları da eklendi. Türkiye’nin
içeriye kapanıp kendi canı derdine düşmesi, Suriye ve Irak’taki
gelişmelere ve yeni dizaynlara müdahil olması böylece engellenmek
istendi.
Türkiye tüm bu girişimlere karşı başarı ile mücadele edince TSK’nın
gücünü zayıflatmak ve bir iç savaş çıkararak içe kapanmaya
mahkûm-mecbur etmek için 15 Temmuz’da FETÖ’yü kullanarak darbe
girişiminde bile bulundular. Ancak Türkiye bu tezgâhın da
üstesinden geldi. Darbeyi püskürttüğü gibi kısa sürede derlenip
toplanıp Fırat Kalkanı Harekâtı ile oynanmak istenen oyuna çomak
soktu. Üst aklın planına inat Suriye ve Irak’taki gelişmelere
direkt müdahil oldu. Ulusal çıkarları ve ulusal güvenliği-bekası
için meşru müdafaa hakkını kullanarak 98 km’lik bölgede sınırlarını
emniyete aldı. Türkiye eğer Fırat Kalkanı Harekâtı ile Suriye’ye
girmeseydi terör koridoru tamamlanacak ve Türkiye’nin güney
sınırları terör örgütlerinin tam bir üssü hâline gelecekti.