Dün iki bayramı bir arada kutladık. Hem mübarek Mirac gecesini
hem de Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını... 23 Nisan 1920’de
açılan Büyük Millet Meclisi ilk iş olarak “egemenliğin kayıtsız
şartsız millette” olduğunu ve bu yetkiyi milletin seçilmiş
temsilcilerinin kullandığını ve bunun devredilemez bir hak olduğunu
benimsedi.
Ancak bu hak 12 Eylül darbe anayasasına “kurumlar eliyle” maddesi
eklenerek sulandırıldı. TSK, MGK ve Anayasa Mahkemesi gibi kurumlar
da sadece Meclis’e ait olan egemenlik hakkına böylece ortak
oldular. Yani ‘vesayet düzeni’ anayasaya resmen sokuldu. AYM, MGK,
TSK güya anayasadan aldığı güçle; rejimi cumhuriyeti korumak için
Meclis’e, hükûmetlere yön verme, etki etme veya müdahale etme
hakkını kendilerinde buldular. “Egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir” sözü de anlamsız hâle geldi.
***
İşte 16 Nisan referandumunda kabul edilen yeni sistem sayesinde
millet kaybettiği egemenlik hakkını tekrar ele geçirdi. Artık
Meclis’i de hükûmeti yönetecek cumhurbaşkanını da millet seçecek.
Yani yasama ve yürütmeyi doğrudan millet tayin edecek. Milletin
doğrudan seçtiği bu yapılar millet adına yasama ve yürütme
yetkilerini kullanacak. Milletin seçtiği Meclis ve cumhurbaşkanı,
AYM ve HSK’ya üye seçerek millet iradesini yargıya yansıtmış
olacaklar. AYM artık Meclis üzerinde bir baskı aracı olarak
kullanılamayacak.
Dolayısıyla 16 Nisan’daki referandumda çıkan “Evet’ kararı
tarihimizde aynı zamanda milletin egemenliğini, tekrar ele
geçirdiği tarih olarak anılacaktır.
***
CHP’nin şekil şartlarına dayandırdığı referandum sonuçlarına
itirazını tartışmayı kapatalım artık. Bu her seçimden sonra
rastladığımız bir CHP klasiği. Bazı sandık kurullarının bazı
pusulalara mühür basmaması bahanesi ile millet iradesinin iptalini
talep etmek yanlıştır.
Bu demokrasi dışı bir tavırdır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine
aykırıdır. İtirazın kabulü bir insan hakları ihlali olur.
Anayasamızın tanıdığı seçme ve seçilme hakkı esaslarının inkârıdır.
Sandık başına giderek oyunu kullanan yani vatandaşlık görevini
yapan seçmenin hiçbir günahı kusuru yokken oyunu iptal ettirmeye
çalışmak demokratlık mıdır? Bu, seçmenin iradesine karşı savaş
açmak demektir. Bazı sandık kurulu üyeleri vazifesini yapmadı,
pusulayı-zarfı belki de kasıtlı mühürlemedi diye o sandıkta oy
kullanan seçmenin oyunu iptal etmek gayri hukuki, gayri
ahlakidir.
İşin içinde bir oyun olsa anlaşılabilir. YSK var olan problemi
çözmek için sandıklar açılmadan bu saçmalığa engel olacak bir karar
aldı. Bu kararı alırken mühürsüz zarf ve pusulalar ‘Evet’e mi yoksa
'Hayır’a mı ait bilmiyordu. YSK, önüne gelen probleme tarafsızca
bir çözüm üretti. Artık mızıkçılığı bırakın, millet iradesine saygı
gösterin. Demokratik bir olgunlukla sonucu hazmetmeye ve yeni
sistemin ülkemize fayda, istikrar, refah ve uzlaşma-barış getirmesi
için katkı verin. Bırakın zaman israfına neden olan bu boş
tartışmayı. Konuyu kapatın artık.