Kahire toplantısı sonrası, Katar Maliye
Bakanı Ali Şerif El
Emadi, “Tehdit edilemeyecek
kadar zengin bir
ülke” olduklarını söylemiş. Aslında,
üzerlerine oturdukları kaynakların bekçiliğinden başka işlevi
olmayan diğer Körfez ülkeleri de, pek çok açıdan onlardan farklı
değil, ama belli ki, dünya gerçeklerinin daha fazla farkındalar.
Katar, çok kısa zamanda yükselip bölgesel aktör diye gazlandığı
için o zenginliğin sahiden kendisine ait, giriştiği işlerin de
sahiden kendi gücüne dayalı olduğunu düşünüyor. Oysa, çok uzağa
gitmelerine gerek yok, mevcut Katar şeyhi, dedesinin başına
gelenleri hatırlasa böyle saçma çıkışlara ön vermeyebilirdi. Malum
babası, dedesini darbe ile indirdikten sonra bir Amerikan hukuk
bürosu vasıtası ile dedesinin servetinin büyük bölümüne el
koymuştu.
Parayla saadet olmadığı gibi parayla siyaset de olmuyor, esas
olan para dahil ama, daha pek çok şeye bağlı siyasi gücün kimin,
kimlerin elinde olduğu. Katar gibi ülkeler için, doğal kaynaklar
üzerine oturmak piyango gibi bir şey, esas iş piyangodan çıkan
parayı nasıl idare ettiğiniz, yoksa pek çok büyük piyango
kazandıktan sonra çar çur eden adam durumuna düşmeniz işten bile
değil. Ülkeler bazında esas olan siyasi güç, bu gücün temelinde de,
kuşkusuz maddi zenginlik, üstelik haksız kazanç, sömürü, emperyal
talan ile elde edilmiş zenginlikler var, ama yine de mesele ondan
ibaret değil. Asıl önemlisi, üretim ekonomisi, ileri teknoloji
üretim altyapısı, güçlü siyasal kurumlar, insan sermayesi, kültürel
iktidar birikimi başta olmak üzere pek çok zenginlik zeminine sahip
olmak veya zaman içinde bu zemini oluşturmak, geliştirmek. Yoksa,
altın yumurtlayan tavuğa bekçi bulmak zor değil, bekçinin kıymeti
harbiyesi yok, sonuçta biri gider diğeri gelir.