Nilgün Cerrahoğlu Cumhuriyet Gazetesi

Ümran’ın çığlığı

İnternet dilinde duygu dünyasının alfabesini tanımlayan şekiller kullanılıyor.  Bunlardan biri Norveçli ressam Edvard Munch’un, resim sanatının...

20 Ağustos 2016 | 522 okunma

İnternet dilinde duygu dünyasının alfabesini tanımlayan şekiller kullanılıyor. 
Bunlardan biri Norveçli ressam Edvard Munch’un, resim sanatının şaheserlerinden sayılan, “çığlık” tablosuna yapılan bir gönderme. 
“Korku ikonu” tuşunun duygu alfabesindeki karşılığı, Munch tablosunun basitleştirilmiş versiyonu olan bir “Aman Tanrım/Eyvah eyvah!” betimlemesi olarak önümüze geliyor. 
Munch, bu tabloyu tüm varoluşsal korkularının bir temsili namına yapmış. Yalnız çizgileriyle değil, tuvali duygusal manada konuşturduğundan “dışavurumculuk/eskpresyonizm” ekolünün zirvesi sayılıyor.. 
Munch’u zirveye taşıyan şey, normalde yalnızca göze hitap etmesi gereken bir tablonun; duyguları teslim alması ve ismiyle orantılı biçimde olağanüstü etkinlikle çıkardığı “çığlık” oluyor. Sırf görsel kalması beklenen bir tasvir, resimden kulaklarımıza akustik bir çaresizlik feryadı şeklinde ulaşıyor.

Bir başına kalmışlık 
İnternette “emoji” tabir edilen ikonlarda olduğu üzere, ağzı bir karış açık ve felaketleri duymamak için kulaklarını da tıkamış bir insan şekliyle betimlenen bu tablonun sembolizminde kol kanat kıran bir çaresizlik anlatılıyor. Çaresizliğinin etkili tasviri, maddi çığlığın kulaklarda doğrudan yankılanan sesi kadar etkili oluyor. 
Munch, günümüzde giderek bir internet çığlığına dönüşen “evrende bir başına kalmışlığın” birinci dereceden simgesi haline geliyor. 
Bu yazıyı kaleme almaktan amacım, gerçekte “emoji” ve “sanat tarihi” bağlantısına işaret etmek değil. 
Dünya basınının baş sayfalarında yer alan -Suriye savaşı ile yaşıt- beş yaşındaki yüzü gözü yaralı Ümran’ın kaybolmuş ifadesini görünce, aklıma Munch’un bu çok ünlü “ekspresyonist” “Çığlık” tablosu geldi. 
Burada da Ümran’ın ağzından çık(a) mayan çığlığı biz doğrudan duyuyoruz. Fotoğraflar o derece duygu yüklü ki, Suriye bombardımanı altında küçücük bir çocuğun hissettiği tüm savrulmuşluğu ve yitirilmişliği, yüreğimizin derinliklerinde hissediyoruz. 

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Boş koltuk 05 Mayıs 2024 | 296 Okunma Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024 | 69 Okunma 1921 Anayasası mı dediniz? 21 Nisan 2024 | 185 Okunma Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024 | 563 Okunma 31 Mart’ın bahsi 07 Nisan 2024 | 93 Okunma