Yüzmeyi bilmeyen akrep, suaygırına yanaşmış: “Beni sırtına alıp
nehrin beri yanına geçirsene!”
“Olmaz” yanıtını vermiş suaygırı: “Sen beni sonra sokarsın!”
“Yok!” demiş akrep: “Öyle şey olur mu? O zaman ikimiz de
yanarız.”
Suaygırı, “Peki madem” deyip akrebi sırtlamış ve birlikte suya
açılmışlar.
Nehrin tam orta yerinde akrep dayanamayıp sırtına bindiği hayvanı
sokmuş.
“Ah!” demiş suaygırı: “Hani beni sokmayacaktın? Bunu neden
yaptın?”
Akrep; “Eh ne yapalım?” diye itiraf etmiş: “Burası Afrika/C’est
l’Afrique!”
Afrika’da dinlediğim bu öykü “Kara Kıta”nın rasyonel düşünceden
uzaklığını dile getirmek için anlatılırdı.
İnsanın en kritik yerlerde ve zamanlarda, ölüm kalım meselesi olan
anlarda dahi akla ziyan saçmalıklar ve mantıksızlıklarla
karşılaşabileceğini ifade etmek amacıyla nakledilirdi.
Hayatın Afrika’da her dem belirsizliklerle dolu olduğunu, tüm
mantık şemalarının dışında yaşandığını belirtmek için dile
getirilir, akıl yerine doğa kanunlarının hükmettiği bir gezegende
bulunduğumuzu anımsatmak için hikâye edilirdi. Zihin yerine
kontrolsüz içgüdüsel dürtülerin her şartta geçerli olduğuna atıf
yapmak için terennüm edilirdi.
11 kişinin yaralanması ve 4 aracın ezilmesiyle sonuçlanan metrobüs
faciasının ardından aklıma ilk aklıma gelen şey, “nehrin ortasında
suaygırını sokan akrebin” öyküsü oldu.
Usdışılığın ülkesi
Öyküyü “metrobüs şoförü” ve “şemsiyeli saldırgan” üzerinden
yerlileştirecek olursak karşımıza tam bir “Burası Türkiye!” tablosu
çıkıyor.
Seyir durumundaki metrobüs şoförüne, şemsiyeyle saldırarak akıl
almaz bir trafik badiresine yol açan yolcu, bizzat kendi yaşamını
yok saymak bahasına suaygırını sokan akrepten farksız.
Yolcunun bu akıldışılığı yapmasının nedeni hiddete yenilmiş olması.
Beyni kısa devre yapmış. Düşünme yetisini yitirerek sırf
duygularıyla hareket etmiş ve de akrep misali içgüdüsel dürtülerine
teslim olmuş.
Metrobüs faciası bu yüzden sade bir şiddet ve tahammülsüzlük öyküsü
değil. Avcılar- Söğütlüçeşme seferini “raydan çıkaran” dinamiğin en
ayırt edici özelliği absürd boyutlarda bir usdışılık ve rasyonel
düşünce eksikliği.
Olayın en çarpıcı yanı bana göre: Bir adım sonrasını hesap etmemek.
Hiç hesaba katmamak. Görememek. Etki ve tepki; sebep ve sonuç
muhasebelerine kayıtsız kalmak. Mantık yerine salt duygularla
yaşamak. Öfke, hırs, intikam gibi ilkel hislere çok büyük
kolaylıkla kapılmak. Yalnızca tepkisel refleksler vermek.
Bu sade bir eğitim meselesi de değil. En eğitimli ve akıllı
insanlar bile bu “usdışı” davranış kalıplarından muaf değil Türkiye
de.
“İleri demokrasiye” götürecek diye destek verdikleri iktidarın
bugün zindanlarında bulunan liberaller örneğin bir adım berisini
görememenin/ hesap edememenin mağduru değiller mi?
Metrobüs faciasına dönecek olursak şimdi sigorta şirketleri 1
milyon lirayı aşabilecek hasarın bedelini kazayı tetikleyen
saldırgandan isteyeceklermiş.