“Kudüs’ün ‘Soykırım Müzesi’ Filistinli Djani ailesinin, Arapçada
‘Davut Peygamber’ anlamına gelen
‘Nabu Davut’
mahallesindeki evlerinden birinde. Küçük bir avluyu geçtikten sonra
müzeye giriyorsunuz. Ve Auschwitz, Maidenek, Treblinka, Dassau..
kamplarının kâbusu ile karşılaşıyorsunuz...”
“Tavana dek istiflenen plaketlerde kamplarda yaşamını kaybeden 10
bin aile, yerle bir edilen 2 bin kent, köy ve kasabanın adı var...
Vitrinlerin ardında Yahudi yağından yapılan sabunlar, kan lekeleri
taşıyan Tevrat’lar, kül olan insanlar ve fırınların fotoğrafları
teşhir ediliyor... Altlarında da şöyle bir yazı: ‘Bu plaketler ve
acı anılardan başka geriye hiçbir şey kalmadı’...”
1994 yılında yaptığım “Dumanlı Barış” dizisi (9 - 17 Şubat, 1994.
“Sabah”) için Kudüs’e gittiğimde tanımıştım
Shehadeh Djani’yi. Ortadoğu barış
sürecinin en baş edilmez engelinin Kudüs olduğunu, Djani, o zaman
bana şöyle nakletmişti: Mezarlığı çöplük
yaptılar
“Evet acı anılardan başka hiçbir şey kalmadı geride. Doğru. Bizim
için de böyle bu. Soykırım müzesi olan binada, teyzem otururdu.
Karşısındaki evde biz. Çocukluğum orada geçti. Avlusunda futbol
oynardık. Arkadaki cami bizimdi. İçinde Davut Peygamber’in mezarı
olduğundan hepimiz için kutsal bir yerdi. Caminin yanı başındaki
mezarlık ise aile mezarlığımızdı.”
“1948’de hepsini kaybettik. Yahudiler evlerimizden kovdu bizi.
Camiyi sinagog...