“Birisinin başına gelen kötü bir hadiseye sevinmek insanlıktan
nasibini almamaktır” diyor Binali
Yıldırım ve ekliyor: “Değil bir insanın bir
canlının ölümüne bile sevinmek ilkel kalmış ruhun tezahürüdür.
Böyle bir davranışın bizim inancımızda yeri yoktur.”
Güzel, dokunaklı sözler.
Ama maalesef gerçekle irtibatları yok.
Türkiye elle tutulur denli kesif bir sosyal kin, nefret, haset ve
intikam ülkesi oldu.
“Nefretle Körleşmek” (22 Şubat) başlıklı yazımda da belirttim:
Ilıcak ve Altan’lara “müebbet”
yağdığı gün “Oh olsun!” çekiyorlar...
Eski Başbakan Mesut Yılmaz’ın oğlu Yavuz
Yılmaz yaşamına son veriyor; “Oh olsun!” diyorlar.
Kadir İnanır, Baykal ... beyin kanaması
geçiriyorlar: “Başımıza gelenlerden sorumlu tutulanlar listesinde”
adları geçtiği için “Oh olsun!” yağmuruna tutuluyorlar.
Tarık Akan, Levent Kırca rahmetli oluyor.
Troller ölüm karşısında bile pes etmeyip akıllarına geleni
döküyor.
Nefret, kin, intikam arzusu o mahalle, bu mahalle tanımıyor. Her
mahalleden üzerimize “Senin ölümün benim yaşamımdır/ mors tua vita
mea” cenabeti ile üzerimize boca ediliyor.
Bu kez de öyle oldu. Son derecede trajik bir kazada can veren
Mina Başaran ve arkadaşlarına, bu nefret
ikliminden beslenenler “Schadenfreude” (okunuşu “şadenfroyde”)
yağdırdı. Bizde milli spor...