Nilgün Cerrahoğlu Cumhuriyet Gazetesi

Kiarostami’nin tılsımlı bahçesi

Bülbül sesini ben hayatımda ilk kez İran’da duydum.  Tahran’da ilk gecemdi. Şah öncesinin hükümdarları olan Türk kökenli Kaçar hanedanından kalma harikulade bir malikânenin bahçesinde bulmuştum...

07 Temmuz 2016 | 130 okunma

Bülbül sesini ben hayatımda ilk kez İran’da duydum. 
Tahran’da ilk gecemdi. Şah öncesinin hükümdarları olan Türk kökenli Kaçar hanedanından kalma harikulade bir malikânenin bahçesinde bulmuştum kendimi. Asırlık ağaçlar ve güllerin, ortancaların bulunduğu bahçede bülbüller şakıyordu. İran’a girişim divan edebiyatının has örneklerine layık şekilde güller arasında ve bülbüllerin sesi ile olmuştu. Malikânenin rüya gibi bu bahçeye açılan ince, zarif sütunlu bir terası vardı. Terasın önünde geleneksel bir şark havuzu, havuzun ilerisinde de malikânenin parkına doğru yönelen iki yanı çınarlı bir yol uzanıyordu. Terastan bu yöne baktığınızda, sonsuzluğa giden bir yola bakıyor gibi oluyordunuz.Kiarostami ile ahbaplığı olan ev sahibi dostum, İranlı yönetmenin bu terasta benim üzerinde bulunduğum koltuğa oturduğunda, bu çınarlı yola bakmaktan büyük zevk aldığını anlatmıştı. Ev sahibesi gibi Kiarostami’ye de çünkü bu yol “sonsuzluğu”düşündürüyordu... Kiarostami’yi tanımadım ama bahçesine girmiş oldum. Hiçbir şey bana günbatımında rayihaların yükseldiği bu muhteşem Doğu bahçesi denli onun sinemasını tarif edemezdi: Şiirsel ince bir estetik ve doğayla iç içe geçen zengin boyutlu felsefi bir derinlik...

‘Aktif muhalif olmadı’ 
Kiorastami ve ardıllarına zamanla alışıldı... 
Ama Kiorastami filmleri, 90’lar sonunda sansür duvarını aşarak dünyayla ilk buluştuğunda, sanatseverler uzaklardan perdeye ulaşan bu yeni soluk ve yeni bakışla derinden sarsılmıştı. İran sinemasını evrene açan ve arkasından gelen tüm büyük İranlı yönetmenlere yol gösteren Kiarostami’nin ölümünü duyduğumda, “Kajar bahçesinin ev sahibesi” dostumu aradım. Arkadaşım “Kiarostami’nin sinemaya tinsel bir yaklaşımı vardı” diye söze başladı: “Ağır tempo sineması kitlelere değil sanat tutkunlarına hitap ederdi. Filmleri Tahran sinemalarında gösterilmezdi. Evlerde ve özel gösterimlerde izlenirdi. Ama izleyicilerinin, salt aydın çevreyle sınırlı olmasına rağmen rejim Kiarostami’den hiç haz etmezdi. Yönetmeni doğrudan doğruya hedef almasa da kendisine sıcak bakmadığını belli ederdi. Kiarostami de, beri yandan rejim karşıtı olmakla birlikte Panahi örneğinde gördüğümüz gibi aktif bir muhalif olmayı hiç düşünmedi. Sürgünde yaşamak istemedi. Ama sık seyahat eden ve dünyayı bilen, iyi tanıyan bir aydındı.”

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Boş koltuk 05 Mayıs 2024 | 75 Okunma Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024 | 69 Okunma 1921 Anayasası mı dediniz? 21 Nisan 2024 | 185 Okunma Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024 | 563 Okunma 31 Mart’ın bahsi 07 Nisan 2024 | 92 Okunma