Hayrünnisa Hanım’ın “Bizi
çok üzdüler”i ile başlayan göz yaşartan itirafları malum
Çankaya’daki veda resepsiyonunda ortalığa dökülmüştü.
Bu kez Abdullah
Gül, Sever’in kitabı ile intifadanın
devamını getiriyor.
“Dahlim yok” dese de…
Okumuş…
Ve onay vermiş…
Yalanlamamış olduğuna göre…
Yazılanı sahipleniyor, yan cebime, intifadayı sürdürüyor.
Gül ailesinin -adını koyalım!-Erdoğan’a karşı
başlattıkları “intifada”nın en şaşırtıcı yanı, son güne değin yol
arkadaşlarını tanımamış(!) olmaları.
Abdullah Bey’e dair anlatılanlar, “Bizi çok üzdüler” yakınmasıyla
elinde eteğindeki taşları döken Hayrünnisa Hanım’ın hesaplaşma
üslubundan farklı değil.
Benim çocukluğumda Kerime Nadir isimli
bir pembe dizi romancısı vardı.
“Kalp Yarası”, “Hıçkırık”, “Solan Ümitler”, “Dert Bende” gibi
eserler kaleme alırdı.
Güllerin intifadası da bu Kerime Nadir romanlarına
benzedi.
Abdullah Gül de eşi gibi tıpkı, gazozuna ilaç atılan genç kız
misali; Erdoğan olayına gözlerini kırpıştırarak uyanıyor.
“Kırıldı…”
“Üzüldü…”
“Çok ağırına gitti…”
“Anlam veremedi. Anlayamadı!”
Ahmet Sever, RTE’nin sürekli ters köşe hamleleri karşısında Gül’ün
hissiyatını, kıyamam… bu biçare ifadelerle tanımlıyor.
Samimiyetten yoksun
Görev süresinin sınırlandırılması için getirilmek istenen yasal
kısıtlamaya örneğin Gül’ün tepkisini, yazar şu tipik Kerime Nadir
satırlarıyla anlatıyor:
“Partisinden ve arkadaşlarından gelen bu tavır, Cumhurbaşkanı’nın
çok ağırına gitti. Ne olmuştu da kendisine böyle bir yasak reva
görülmüştü? Buna bir anlam