Donald Trump’ın başkanlık yarışındaki son tartışmada “seçim
sonuçlarını tanımayabileceği” yolundaki çıkışı, dünyayı
salladı…
Yalnız ABD yayın organlarının değil, dünya medyasının öncelikli
gündemine dönüşen Trump’ın bu skandal beyanı, 240 yıllık Amerikan
demokrasisinin geldiği noktayı gösteriyor.
“Ortadoğu’ya demokrasi götürmek”(!) iddiasına sahip çıkan süper
gücün kendi demokrasisi bugün tehdit altında.
New York Times başyazılarından biri dün tam da bu -“Donald Trump ya
da Amerikan Demokrasisi”- başlığı taşıyordu. Bir önceki başkan
adayları tartışmasında 8 Kasım ertesinde rakibini damardan “hapse
attırmakla” tehdit etmesi yetmiyormuş gibi bu defa da seçimleri
kaybetmesi durumunda Trump sonuçları tanımayabileceğini söyledi ve
Hillary Clinton’ı “rezil kadın/nasty woman” ifadeleriyle
tanımladı.
Başkanlık sistemi ve gelişmiş demokrasilerin tüm kuralları ve
teamüllerini hiçe sayan Trump’ın bu beyanları, gözlemcilerde dumur
hali yarattı.
CNN’de Christiane Amanpour’a konuşan ünlü bir yazar örneğin
tepkisini “Ülkem ABD’yi tanımakta zorlanıyorum” sözleriyle dile
getirdi.
‘Yankı odası’ demokrasisi
ABD demokrasisi sahiden artık tanınmaz halde. Bir demokrasinin
ayırt edici unsurları eğer 1. İfade özgürlüğü, 2. Kontrol ve fren
mekanizmalarının çalışması, 3. İktidarın özgür seçimlerle barış
içinde el değiştirmesi ise… Donald Trump bütün bu unsurları hiçe
sayıyor.
Trump Amerika’sında ifade özgürlüğü, önceki bir başka yazımda da
(“Trump’ın Törkiş başkanlık hayali”) söz ettiğim gibi bundan böyle
artık “yankı odaları/echo chambers” tabir edilen manipülasyonlarla
malul.
“Yankı odaları”yla kastedilen yeni dijital medyalarda yandaşların
papağan gibi tekrar tekrar “post gerçek” söylem ve mesajları
işleyerek dolaşıma sokmaları. Yakın geçmişte bizim de “Kabataş
yalanı” örneğinde gördüğümüz gibi, bunu yaparken gerçekle yüzleşmek
adına hiçbir kaygı taşımamaları…
Bu kutuplaşmayı ve zorbalığı pompalayan bir iklim yaratıyor. Böyle
bir iklimde temsili demokrasinin kontrol, fren mekanizmalarından
bahsetmek anlamsızlaşıyor.
Özgür seçimler ve barışçı yollarla iktidarın el değiştirmesi ise
baştan rakiplerin birbirlerinin meşruiyetini sorgulamadıkları ve
karşılıklı birbirlerini tanıdıkları ortamda mümkün oluyor.
Donald Trump “kötü/rezil kadın” diye tanımladığı Clinton’ı “adam
yerine koymayıp”(!) “madam” kontenjanından aşağıladığı gibi;
rakibinin seçimlere katılmasını da sorguluyor. Baştan “Sahtekâr
Hillary/Crooked Hillary”nin seçime katılmasına izin verilmemesi
gerektiğini iddia ediyor.