Başarısız darbeden üç ay geçmesine rağmen OHAL kronik bir “hal”
aldı. İnsanların aklına Türkiye dendiğinde bundan böyle
gazetecilerin üçte birinin işsiz kaldığı, on binlerin pasaportuna
el konulduğu, rejim muhaliflerinin yakınlarının bile seyahat
özgürlüklerinin ellerinden alındığı, on binlerin gene adi
suçlulardan boşaltılan cezaevlerine tıkıldığı ve işten atıldığı
cehenemmi bir rejim geliyor.
Hal böyle olunca uluslararası kamuoyu “Bu Türkiye o Türkiye mi”
diye soruyor: “RTETürkiyesi zamanında hani demokratik
reformları kucaklamıştı? Nasıl bu kadar değişti?”
İsveç’ten Erik Meyersson adlı bir sosyal
bilimci, işte Batı’da çok yaygın sorulan bu soruya mim koymuş: “One
minute!” demiş: “Yoksa aslında öyle bir Türkiye hiç var
olmadı mı?”
“Kadınlar sevdik hiç yoktular” hesabı… “AKP’nin Türkiye’yi
demokratikleştirmesi,yaygın paradigmanın aksine yoksa hiç
gerçekleşmedi mi” sorusunu masaya yatırmış.
Cumhuriyet okurlarına bu soru zaten absürt gelebilir. Ancak Gezi ve
17/25 Aralık’a dek Türkiye’de liberallerin de kucakladığı genel
geçer söylem “AKP’nin baştamuhafazakâr demokrat ve reformcu” bir
parti olduğu şeklindeydi. Ve bu söylem yurtdışında hiç
sorgulanmaksızın kabul görüyordu.