Günahlarımızı görmek istemeyiz. Günahlarımız gündeme geldiğinde,
başkalarının günahlarından bahsetmek daha da hoşumuza gider. İlgiyi
başka yere çekeriz. Aynı günahı işliyor olsak da onlardan dem
vurmayız. Başkasının hata ve günahını konuşmak daha caziptir her
zaman.
Cennete bakışımız da bundan farklı değil. Cenneti kendimize yakın,
başkasına uzak görürüz. "Ben cennete girmesem kim girer ki?"
zannederiz. Kalbim son derece temiz. Önemli olan niyet değil mi?
"İyi bir yürek taşıyorum. İçimde hiçbir kötülük yok." Böyle
savunuruz kendimizi.
Cehennemi de kendimize hiç yakıştırmayız, kondurmayız. Cehenneme
girecek bunca günahkâr varken bizim orada ne işimiz var? Zaten
yanacak bu kadar insan varken bize yer de kalmayacaktır belki. Öyle
teselli buluruz.
DİNİN TEMSİLCİSİ DEĞİLİZ
İman konusunda da tavrımız aynıdır. "Ben tam müminim, sağlam bir
imana sahibim, kâmil bir müminim" deriz. Demesek de dinde zafiyeti
olan birini gördüğümüzde içimizden böyle geçer. Allah'a hamd ederiz
öyle olmadığımız için. İşte özellikle bu noktanın insaflıca
sorgulanması gerektiğine inanıyorum. Zira yukarıdaki, "günah,
cennet, cehennem ve iman" ile ilgili tespitlerimiz; iman...