Dini inancı ne olursa olsun her mazlumun duası karşılık görür. Zalim mutlaka zulmünün hesabını verir. Çünkü mazlumun sahibi Allah’tır. Dua alınız, ama beddua ve ah almaktan da uzak durunuz
Hepimiz dua almaktan hoşlanırız. Sevdiklerimize dua ederiz.
Sevdiklerimizden de dua bekleriz. Hatta internet paylaşım
sitelerinde kendisini 'dua dilencisi' olarak adlandıranlarımız da
vardır. Dua Allah'ın rahmetinin kişiye yönelmesi amacıyla yapılır.
Bu anlamda insan isteyen, Yüce Rab ise verendir. Yüce Rabbimiz
"Bana dua ediniz, size cevap vereyim" buyurmuş ve duadan razı
olduğunu belirtmiştir.
Peki, duayı sevdiğimiz kadar bedduadan sakınmayı seviyor muyuz? Dua
için gösterdiğimiz hassasiyeti beddua için gösterebiliyor muyuz?
Veya soruyu şöyle soralım: Sizce dua almak mı önemli, beddua
almamak mı?
Bir an olur ki dua kabul olur, ama bir an olur ki beddua da kabul
olur.
Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle uyarmış bizleri:
"Zulme uğrayanın bedduasından kork.
Çünkü mazlumun bedduası ile Allah arasında hiçbir engel yoktur."
(Buhari, Zekât, 41, 63; Tevhid, 1; Müslim, İman, 31; Tirmizi,
Zekât, 6)
BEDDUAYI HAK ETMEYİN
Duası kabul edilenler kadar bedduası kabul edilenlere de dikkat
etmemiz gerekir.
Daha doğrusu bedduayı hak etmemek lazım. Bedduanın muhatabı olmamak
gerekir.
İslam tarihinde önemli bir yeri olan ve Hz. Peygamber'in (s.a.v.)
baba ve anne tarafından akrabası olan hem de cennetle müjdelenmiş
on kişiden biri sayılan Hz. Sad bin Ebu Vakkas'ın hadisesi bu
konuda bizim için dikkat çeken bir örnektir.