Eski Müslümanlar, yani eskimez Müslümanlar, yüce Rablerine tam
bir teslimiyetle iman ediyorlardı. Kur'an'ın her harfine, ayetine,
suresine bağlıydılar. Güçleri yettiğince kitaptaki emirleri
uyguluyorlardı. Helali helal, haramı haram biliyorlardı. Günahsız
değillerdi belki, ama tövbesiz hiç olmadılar. Küçük günahlarını bir
dağ gibi görüyorlardı. Başlarına düşecek gibi. O korku, samimiyet
ve endişeyle tövbekârlardı.
Hz. Muhammed (SAV) Efendimize aşkın ötesinde bir aşkla
sevdalıydılar. Adı anılırken bile yüreklerinde heyecan kasırgası
eserdi. Kur'an'ı heva ve heveslerine göre okumadılar. Kur'an'a
bakarken bir imansız gözüyle değil, vahye teslim olan bir mümin
bakışıyla baktılar. Onun için alacaklarını aldılar. Kur'an onların
imanını artırdı; küfür, isyan, bencillik, aptallık ve kibirlerini
tetiklemedi. Ezan ruhlarını dinlendirdi. Kulaklarını tırmalamadı.
Namaz Rableri ile buluşma zamanıydı. Yük değildi.