Yüce Allah evrenin işleyişini kurallara bağlamış, tabiat
kuralları dediğimiz bu kuralları sebep-sonuç bağlantısıyla
işleyişine devam ettirmektedir. Bu kuralları koyan Yüce Kudret
dilediği tasarrufta bulunmakta, dilediği yerde dilediği gibi
hükmetmektedir. Bu kuralları başka kurallarla
değiştirebilmektedir.
Tabiat kuralları Allah'ın planladığı,
hükmettiği, dizayn ettiği şekilde işlevine
devam etmektedir.
Büyük bir akıl ve intizamla.
Bilim kendi görev alanıyla ilgili olarak bu kuralların sunduğu
evrendeki işleyişi inceler, çözer, tahlil eder ve insanlığın lehine
kullanır.
Bilim, deney, gözlem metoduyla metafizik
değil, fizik alemiyle meşguldür.
Felsefe fiziki alemi ve insanın düşün serüvenini akıl, tecrübe ve
rasyonel düşünceyle harmanlayarak ideale varışı hedefler.
Kelam ilmine dönüşürken ise; Yüce
Allah'ın esması kainatın, cennet ve cehennemin ebedi olup olmaması
sıfatların buna yansıması, iyilik ve kötülük, bunun akıl veya
vahiyle bilinirliği gibi binlerce meseleyle uğraşır.
Bilim şüpheyle yaklaşır.
Laboratuvar verileriyle hareket eder. Bilimsel tespitlere
dayanır.
Bulguları önemser ve geliştirir.
Deneyler yapar. Sebep-sonuç illiyetini değerlendirir. Bütün bunları
mevcut varlık üzerinden giderek gerçekleştirir.
Allah her şeyin sahibi Bilim de, felsefe de, diğer
bütün programlar da Yüce Allah'ın yarattığı bu evreni anlamaya,
çözmeye, idealize etmeye çabalar. Sanırım burada büyük bir sorun
var. Zira bazıları bilimi Yüce
Allah'ın yerine koymaya veya bilimi
dine alternatif olarak değerlendirmeye
çalışıyor. Yaratılanı yaratana karşı koymak,
cehaletten başka ne olabilir ki!
Bu cehaleti gördükçe şu çerçeveyi çizmek zorundayız;
Allah her şeyin, hepsinin, onların ötesinde olanın, bilimin ve
bilimsel faaliyetlerin öngörmeye çalıştığı veya henüz çalışamadığı,
ulaştığı veya ulaşamadığı her şeyin, varın veya yokun, olanın ve
olacağın, geleceğin ve gelmişin ve beklenenin, tahmin edilenin ve
edilmeyenin, insan aklının çözmeye çalıştığının ve hatta akıl
edemediğinin, küçük ve büyük her şeyin, duyulan veya duyulamayan
her frekansın, keşfedilen veya keşfedilmeyen her verinin,
bedenlerden ayrılan ruhların gittikleri yerin, oradaki olayların,
kıyametin, ötesinin, cennetin, cehennemin, atomun, hücrenin,
galaksilerin hayal ettiğiniz veya edemediğiniz ne varsa
hepsinin Rabbi, hükümranı,
yaratıcısı, programlayıcısı, karar
vericisi Yüce Allah'tır. Yani Allah,
Allah'tır, insan da insandır. Allah'a rağmen bir şey olabilir mi?
O'nun bilgisi haricinde yaprak
yerinden oynamaz! Allah'la
yarıştırılabilecek bir şey düşünülebilir mi? Bunu iddia etmek
akılsızlık değil de nedir?
Allah'ı hakkıyla bilemediler
Yukarıdaki başlık Zümer Suresi'nin 67. ayetidir. Ayet çarpıcı bir
üslupla insanoğlunun aymazlığına ve acziyetinin farkında olmadan
yaratıcıdan bigane kalışına işaret ediyor:
"Onlar Allah'ı hakkıyla tanıyıp
bilemediler. Kıyamet günü bütün yeryüzü
O'nun tasarrufundadır.
Gökler O'nun kudretiyle dürülmüş
olacaktır. O, müşriklerin ortak koşmalarından
Yüce ve münezzehtir." Aklını çağdaş bir
put gibi ilahlaştıran acizlere şöyle işaret ediyor;
'Onlar (Bu aciz putları Allah'a ortak koşmak suretiyle) Allah'ın
kadrini -büyüklüğünü- hakkıyla bilemediler.
Hiç şüphesiz Allah çok kuvvetlidir, çok üstündür. (Hacc, 74)
Günümüzün, aklını ve nefsini ilah edinen ve bilimsel faaliyetleri
insanlık için bir büyük kazanım olarak sunmak yerine dinin yerine
ikame etmeyi çabalayan insanlar Yüce Allah'ı bilemeyen
şanssızlardır, akılsızlardır.
Evet beyler! Bu evrenin ve ötesinin Rabbi Allah'tır. Bilimin de,
ilimin de, felsefenin de, kelamın da, aklınıza gelen veya gelmeyen
her şeyin yaratıcısı Allah'tır. Siz O'na; enerji,
tabiat kuralları, gizemli güç, Yüce
kudret, meçhul kuvvet, enerji, ne derseniz deyin
onun adı Yüce Allah'tır.
Dua bilime engel mi?
Ne kadar saçma, ne kadar rahatsız edici bir soru değil mi? Yaratana
sığınma, O'ndan bir şey isteme, O'nunla sohbet etme yarattığı
alemle çelişecek! Bunu iddia edecek kadar şuur ve akıldan yoksun
insanlar türedi son zamanlarda.
Dua ile bilimi, akıl ile ilmi birbirine alternatif veya zıt
gösterenler hakikaten bütün akli melekelerden uzak insanlardır. Bu
doğru değil.
Bunların hepsi birbirini tamamlayan unsurlardır. Tedbir de
alırız, dua da ederiz.
Mesele şu; Deprem oluyor.
Korkuyoruz. Elbette hepimiz -az veya çok inanan, ibadet yapan veya
yapmayan herkes- "Allah'ım bizi koru bizi
musibetlerle imtihan etme" diye yalvardı.
Hepimiz bundan daha doğal, daha temiz, daha insani bir şey olabilir
mi?
Ne yazık ki bir grup din, Allah, kitap, peygamber inkarcısı insan,
"Depremi engellemek için dua
ettiler" diyerek duayı hafife almaya, kendilerince alay
konusu yapmaya başladılar.
Hazırlıklı olmalıyız
Ülkemizde birkaç yıldır depreme hazırlıklı olalım, binalar sağlam
yapılmalı, çimento, demirden çalınmamalı, yer etüdü iyi yapılmalı
diyen uzmanları hem dinliyor ve hem de tasdik ediyoruz.
Doğru zira bütün bu uyarılar. Bizler de bu uyarıları her vesilede
yapıyoruz.
"Öldüren deprem değil ihmal ve cehalettir.
Depremde ölümleri kadere fatura
edemezsiniz.
Tedbir al sonra tevekkül et."
Tedbirsiz tevekkül olmaz. Bunu bilmeyen yok! Bu işin bir
boyutu.
Diğer boyutu ise duadır.
Beddua mı edelim?
Dua bir güvencedir. Terapidir.
Rahatlamadır. Umuttur. Sığınmadır.
Allah'tan dilektir. Dua etmeyeceğiz de ne yapacağız! Beddua mı
edelim.
"Depremin zamanını bilemiyoruz.
Sürekli fay hatları kırılıyor. Daha önce riskli olmayan alanlar
riskli alana dönüşüyor." Bütün bu sözler uzmanların sözleri değil
mi? E, kimden isteyeceğiz "Bizi felaketin daha
ötesinden koru" diye. Bu sadece
felaketlerde değil her şey için geçerlidir.
Neticede felaketi kaldıracak, daha hafif geçiştirecek ancak Yüce
Allah'tır.
Dua bir ibadettir
İnanan insan her anında dua eder. Hastayken de, sıhhatliyken
de.
Sıhhatliyken de, ferahken de.
Rabbimiz: "Bana dua edin kabul
edeyim" buyurdu. "Duanız yoksa
Rabbim size değer vermez" buyurdu. "Allah'ın isimleriyle
O'na dua edin" buyurdu. Hz. Resul Efendimiz: "Göçükte
kalmaktan, yüksekten düşmekten, yanarak
veya boğularak ölmekten sana
sığınırım." buyuruyor. Aklı başındaki hiçbir Müslüman bu
ibadetten uzak durmaz.
Duayla derdiniz ne?
Ayrıca merak ediyorum. Duayla işiniz yoksa niçin duaya
takılırsınız.
Duayı izler veya takip edersiniz. Size zorla dua dinleten veya
seyrettiren mi var. Size illa ki amin deyin diyen
mi var? Dileyen amin der dualara.
Dileyen yoluna devam eder gider.
Dua bahane
Deprem ve felaketlerden Allah'a sığınmak için dua edenlerle alay
eden ve neye inandıkları belli olmayan bu kişiler için ne
yapabiliriz doğrusu kestiremiyorum.
Dine ve dine ait her şeye düşman olan, Yüce Allah'a, peygamberine
hakaret eden, dua edip amin diyenlerle alay eden, onları çirkin
yakıştırmalarla hafife almaya çabalayan, Müslümanlara
'yobaz, istismarcı, sahtekar'
diyen, bunu derken de aslında kendilerini tarif eden, içi
ve dışı kin ve nefretle dolu olan ve
İslam'a ait her kutsala rövanş duygusuyla saldıran bu kişiler için
ölmeden önce Allah hidayet versin demekten başka ne
diyebiliriz.
Son söz
Tefekküre, ilme, okumaya, akıl etmeye, davet eden; hiç bilenle
bilmeyen bir olur mu diyen, karanlıkla aydınlık bir olmaz diyen
dinin mensupları olarak elbette çok çalışmalı ve kendimizle
hesaplaşmalıyız.
İslam alemi genel anlamda bulunduğu bu düşündürücü pozisyondan
günün birinde elbette çıkacaktır.
Vahiy, akıl, vicdan, tefekkür ve
ilimle. Bunları harmanlayarak.
Bunların hiç birini inkar etmeyerek.
Einstein'e nisbet edilen şu söz inkarcıların ortaçağ karanlığını
aydınlatacak bir şifre gibidir:
Dinsiz ilim kör, ilimsiz din
topaldır.
Rabbim; Ey güzeller güzeli Allah'ım.
Bizi her türlü kötülükten, musibetten şerden ve şer insanlardan
koru.