"Dün gece rüyamda aşk mahallesinde bir ihtiyar gördüm. Bizim
tarafa gel diye bana eliyle işaret etti...
" Vefatından kısa bir süre önce böyle diyordu Hz. Mevlânâ. Bütün
evrene "aşk" gözüyle bakabilen bir insan ancak Allah'a vuslata
erince aşk sözcükleri terennüm edebilir. Büyüklerin ölüme hazırlığı
da özgül ağırlıklarınca büyük oluyormuş. "Artık yetişir. Bir
şeylerden bahsetme. Çünkü ben kendimde değilim!" Doğruydu. Hayatın
son, ölümün ise ilk basamağında olan kendinde olmaz ki. Kendinde
olsa, o olamaz ki!
Aslında bütün çevresi onun yıllardır manevi bir sarhoşluk hâlinde
olduğunun farkındaydı. Bütün manevi yürüyüşün doruğuna ulaştığını
görmüştü herkes. O aşkın verdiği çılgınlığa esir olmuştu.
Gittiğiyle iyiydi. Çünkü O'na hiç ihanet etmemişti.
MEVLÂNÂ İKSİRİ BULMUŞTU
İşte şu anda duyduğu bütün acılar, dünyanın kendisine vurabileceği
son darbelerdi. Daha ötesinde ne vardı ki! Daha ona kim ne
yapabilirdi ki! Bu sükûtu ve sükûnu unutmuş yürek, kapısını
aralayan oğluna sesleniyordu:
"Git, başını yastığına koy. Beni yalnız bırak. Geceleri dolaşıp
duran yanmış yakılmış bu hastadan vazgeç. Biz geceleri yapayalnız,
sabahlara kadar sevda...