Hükümet, TBMM’den TSK’yı Irak ve Suriye’de görevlendirme yetkisi
aldı. Amaç, Suriye’de çatışmasızlık bölgelerinin kurulması, Irak’ta
Barzani’nin bağımsızlık referandumunun ardından yaşanabilecek
gelişmelere hızla cevap verebilmek.
Kuzey Irak Kürt Bölgesi’nde referandumu izleyen süreçte TSK’nın
harekâta girişebileceği algısı gittikçe güçleniyor. Bunun nedeni
günlerdir Irak sınırında devam eden askeri tatbikat, Irak’ta
konuşlu TSK unsurlarının varlığı ve medyada artan görünürlük. Oysa
tablo gördüğümüz ve düşündüğümüzden çok daha karmaşık.
Her ne kadar hükümet Irak’a asker gönderme yetkisi almış olsa da,
bu, TSK’nın doğrudan rol üstleneceği anlamına gelmiyor. Türkiye’nin
öncelikle politik hedefini tanımlaması, bunu gerçekleştirmede
TSK’nın üstleneceği rolleri açıkça belirlemiş olması gerekiyor.
Harekete geçmek için tüm ülkeler gibi Türkiye’nin de Kürt Bölgesel
Yönetimi ile Irak merkezi hükümetinin sorunu yönetme biçimini,
atacakları adımları ve kullanacakları araçları bekleyip görmek
zorunda.
Ortadoğu’daki mevcut dengeler/dengesizlikler, Irak’ın jeopolitiği,
sahip olduğu doğal kaynaklar ve Kürtlere dair uluslararası algı
komşuların askeri müdahalesini zorlaştıran faktörler gibi
görünüyor. İran’a dair kuşkular, Türkiye’nin mutlaka “engellenmesi
gereken tarihi umutları”, Bağdat yönetiminin sorunlu “Kürtlerle
İlişkiler Tarihi” askeri müdahale halinde sorunu “Kürt
bağımsızlığından”, “mazlum” Kürtlerin korunmasına dönüştürecektir.
Bunun anlamı, TSK’nın doğrudan rol üstlenmesinin bir dizi zor
koşula bağlı olduğudur.
Oysa geri planda kalmış olsa da tezkerenin doğrudan uygulamaya
gireceği ülke Suriye. Türkiye, İran ve Rusya ile birlikte Astana
görüşmelerinin ardından çatışmasızlık bhayata geçirmek için beş yüz
askerini İdlib’in çeşitli yerlerine sevk edecek. TSK ve operasyon
ortakları Esad rejimi ile “iyi muhalifler” arasında çatışmaların
durdurulmasına nezaret edecek. Süreç başarılı olursa ikinci
aşamada, “iyi muhaliflerle” Esad rejimi siyasi bir çözüm için adım
atacaklar.