15 Temmuz darbe girişimi tarihçiler, siyaset bilimciler,
hukukçular ve diğer alan çalışanları tarafından farklı açılarda ele
alınacak ve yazılacak. Yine de gerçekleri tam olarak
öğrenemeyeceğiz. Yıllar boyunca zihinlerde muğlâk noktalar, ilginç
sorular olacak. Komplo teorileri, efsaneler üretilecek. Her şeye
rağmen bugün olup bitenleri “kısmen de” olsa anlayabilmenin yolu,
sadece “icra” aşamasında yaşananları değil, öncesi ve sonrası ile
gelişmeleri bir bütün olarak ele almaktan geçiyor.
Kanlı darbe girişiminden bir yıl sonra mevcut verilere, mahkemelere
sunulan iddianamelere, ifadelere bakınca darbe girişiminin seyrini
genel hatları ile daha iyi görebiliyoruz. FETÖ’nün diğer kurumlar
gibi, TSK’ya yerleşme gayretleri bir yana bırakılır sadece darbeye
giden yolda yaşananlara odaklanırsak bu hareketin dört safhaya
ayrıldığını görebiliriz. İlk aşama, darbe kararının “politik
düzeyde” alınmasıdır. İkinci aşama planlamanın yapılması ve
onaylanması. Üçüncü aşama, icracılara görevlerinin tebliği ve
icrası. Son aşama, yeni hükümetin kurulması ve düzenin
sağlanmasıdır. İktidarı ele geçirmeye yönelik bir darbe hareketinin
en azından bu dört aşamayı içermesi gerekir.
FETÖ’nün, kırk yıllık çabasının ürünü olan TSK’da görevli insan
sermayesini rastgele harekete geçirmediğini, örgütü hedefine
götürecek bir strateji izlemeye çalıştığını görebiliyoruz. Bu
stratejiye ruhunu veren ise, baskın cemaat kültürünün yanı sıra
“askeri” iş yapma biçimidir. Cemaat gibi dini bir yapıya hâkim olan
değerler ile, dünyevi işlerden olan “darbe” ve onu gerçekleştirecek
askerin iş yapma tarzının bileşiminden oluşan “melez” bir
stratejiden söz ediyoruz.
Söz konusu melez seçim, 15 Temmuz darbe girişimini Türkiye’nin
geçmişte tanık oluğu 27 Mayıs 1960 hiyerarşi dışı darbesinden ve 12
Eylül 1980’in hiyerarşik darbesine ayırıyor. Her iki darbenin tüm
safhalarında sadece askerler yer aldılar. Oysa 15 Temmuz’da
durum olukça farklıydı.
Darbe girişimini gerçekleştirenler arasında elbette bir hiyerarşi
vardı. Ancak bu, resmi “askeri” hiyerarşinin dışında ya da darbeci
askerler arasında bir hiyerarşik yapı değildi. Bu, FETÖ’nün inşa
ettiği, Gülen ve şürekâsının bir sivil olarak en tepede yer aldığı,
“ağabeylerin” her aşamada darbeci “askerleri güttüğü”, etkin ve
belirleyici pozisyonda oldukları bir hiyerarşiydi. Askerlerin değil
sivillerin belirleyici olduğu “hibrit”, melez hiyerarşiden söz
ediyoruz.
Veriler darbe kararını alanın, planı onaylayanın Gülen
olduğunu gösteriyor. Kararın ardından başlayan “planlama”
sürecinde, Adil Öksüz gibi sivillerin rolünü de ifadelerden
öğreniyoruz. Öyle ki, Öksüz’ün Çayyolu/Ankara’da, bir villa da,
Kara, Deniz, Hava ve Jandarma subay/general ve amiral’lerden oluşan
darbe planlama grubunu çalıştırdığı iddianamede yer alıyor.